Hafta başının ilk yazısı bu.
Okurun zaten kararmış içini daha da karartmayan bir yazı niyetiyle
masa başına oturdum. Dakikalardır ekran bana bakıyor, ben
ekrana...
Olmayacak. Televizyonu açtım.
MHP kurultayı toplandı ya, TV ekranından MHP’nin “ikinci başbuğ”u
Bahçeli’yi dinledim. Milliyetçiliğin bu düzeyi,
benim gibi alışık biri için bile katlanılması zor ölçüdeydi.
Zapladım, zıpladım...
Afrin’de, ÖSO “yiğitleri”nin Kürt halkının (dört ülkeye serpilmiş
Kürt halkının tümünün) özgürlük simgesi Demirci
Kawa heykelini önce kurşuna dizip (Ciddiyim. Heykeli
kurşun yağmuruna tuttular) ardından bir halat ve iş makinesi
yardımıyla yıkmalarını, sonra da asfalta çöküp secdeye varmalarını
seyrettim.
Zapladım, zıpladım...
Bu kez mikrofonu Çanakkale’de 18 Mart anma törenlerinde bulmuş
Tayyip Erdoğan’ı dinlemeye başladım. Afrin’de
pazar sabahı sekiz buçuktan beri ÖSO ve Türk bayraklarının
dalgalanmakta olduğu müjdesini verdi. Bir başka ülkenin
topraklarında dalgalanan Türk bayrağı ister istemez
fetih anlamına geliyor. Erdoğan bununla da
yetinmedi, “Terör koridoru zinciri şimdilik dört noktadan kırıldı.
Zincirin kalan halkalarını da en kısa sürede tane tane kıracak ve
bu oyunu tamamen bozacağız” deyiverdi. Cümlenin vurgusu
“şimdilik”te. Bu vurgu savaş da, fetih de sürecek demek.
Zapladım, zıpladım...
Bir başka kanalda çoktan bitmiş Galatasaray - Fenerbahçe maçı
üstüne bitip tükenmeze benzeyen futbol geyiği kaynatılıyordu. Buna
hiç katlanamazdım.
Zapladım, zıpladım...