Başlığa bakıp “Cumhuriyet’in içinden ve dışından ‘Nuray Mert olayı’nı yazmayan kalmadı; bugün de Tırmık bu konuyu ele alıyor galiba” diye düşündüyseniz yanıldınız.
Ustalarımın öğütlerinden kaynaklanan kişisel bir meslek ilkesi: Hiç, haydi ihtiyatlı gideyim, hemen hemen hiç “Filanca gazetede falanca şöyle yazmış, dur ona okkalı bir cevap vereyim” demedim. Bundan sonra da diyecek değilim.
Sayısal veriler, okurların her gün tek gazete alıp okuduklarını gösteriyor. Birden çok gazete alıp, yazarından haberine kadar okuyanların sayısı bir avuç, belki daha da az.
Peki o zaman başka bir gazetedeki bir yazara cevap yetiştirmenin, had bildirmenin, övmenin ya da sövmenin kişisel tatmin dışında bir anlamı olabilir mi?
Hele çalıştığım gazetede (Yeni Ortam, Politika, Günaydın, Ayrıntılı Haber, Cumhuriyet, Birgün, -şimdi yeniden- Cumhuriyet) bir başka “kapı yoldaşım” yazara polemik yapmak, laf sokuşturmak, cevap yetiştirmekten her zaman uzak kaldım. Bundan sonra da bu ilkeyi değiştirecek değilim. Gazete içi polemiklerin, hele itiş kakış düzeyine yükselmiş (aslında düşmüş) yazıların sadece ve sadece gazeteye zarar verdiğine epey uzun sürmüş meslek yaşamımda defalarca tanık oldum...
Bu meslek ilkesinin doğru ve sağlıklı olduğuna inandım, inanıyorum, inanmakta devam edeceğim.
Sanırım artık yazının başlığına dönebiliriz.