“Bir sen kalmıştın futbol üstüne yazmadık” demeyecekseniz futbol
yazacağım.
Avrupa Futbol Şampiyonası oynanıyor. Henüz tek bir maç bile
seyretmedim. Futbolu sevmediğimden değil, belki de pek sevdiğimden.
Hele elenenler elensin, iyiler bir üst tura çıksınlar. En iyisi
çeyrek finallere kalan sekiz takımın maçlarıyla yarışmaları
izlemeye başlarım. Şimdiden kesin olan şu: Final maçını iki elim
kanda olsa seyredeceğim.
Cumhuriyet’in spor sayfasındaki değerlendirmelerden anladığım
kadarıyla bugüne kadar oynanan maçlarda büyük sürpriz yok. İyiler
“daha az iyi” olanları yeniyor.
Türkiye milli takımı anlaşılan “daha az iyi olanlar”dan da
kötü.
“Aslansınız, kaplansınız, siz isterseniz herkesi yenersiniz” yollu
yüreklendirmelerle bir takım “en kötü”den “biraz daha az kötü”ye
dönüştürülebilir. Ama o kadar. Dünkü Cumhuriyet’te Bağış Erten bunu
pek özlü, pek güzel anlattı:
“Her şeyi motivasyona indirenler yanılır. Gaz bu memlekette her
zaman mebzul miktarda. Tek fark artık bu çağda bununla yürüyen gemi
kalmadı. Takım olmak rezidans dikmeye benzemiyor... ...Biz bir
düzen olduğunu iddia etsek de kaostan ancak bu kadarlık oyun
türüyor işte!”
***
Başlıkta “futbol sirki” dedim. Küçümseme filan değil. Aşağılama
hiç değil. Oldum bittim sirkler, hele hayvanların değil,
akrobatların, palyaçoların, jonglörlerin, trapez cambazlarının boy
ve hüner gösterdiği sirkler benim için keyiflidir, değerlidir. İyi
bir sirk varsa hiç kaçırmam. Medrano’yu da seyrettim, Barnum’u da,
Moskova Devlet Sirki’ni de, Pekin Akrobatları ekibini de,
Fransa’nın ücra bir köy irisinde baba, anne ve kızlarından, bir de
minik köpeklerinden oluşan topu topu üç kişilik adsız ve yoksul
sirki de...
Profesyonel futbol da artık bir sirk “Toplu eğlence” işkolunun en
büyük ve etkili sirki. Her takımdan 11 delikanlı top oyunundaki
hünerlerini sergiliyorlar. Tribünleri hop oturtup hop
kaldırıyorlar. Her sirkte olduğu gibi en üst düzey hüneri
gösterenler öne çıkıyor; ötekiler daha alt sıralarda onlara eşlik
ediyor.