Kırk yıl düşünsem, bir gün eski Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ’u adeta savunacağım
aklıma gelmezdi.
Geldi.
Zaten burnumdan soluyordum. Gazetenin günlük ıvır zıvır işleriyle
uğraşırken haber geldi, Bölge İdare Mahkemesi (“İstinaf Mahkemesi”
diye bilinir) Enis Berberoğlu arkadaşımız için
hüküm kesti: 5 yıl 10 ay.
Sebep? Gerekçe henüz resmen açıklanmasa da belli gibi: “Devlet
sırrını açıklamak”…
Pes be!..
Kendi adıma “Devletin sırrı olamaz. Olmamalı. Devlet sırrı,
devletin kendi halkından gizlediği bilgidir” diye düşünürüm.
Haydi ben fazla uçlarda dolanıp yargı üreten ve o yüzden de devlet
katında oldum bittim “makbul olmayan kişi”yim. Diyelim devletin
sırrı var.
Peki, Suriye’ye silah taşıdığı belgesiyle, videosuyla kanıtlanmış
MİT TIR’larının sır olacak nesi kaldı? Bu “sırrın kaynağı”nın
FETÖ’cü ya da bilmem neci olmasının bir gazeteci açısından önemi
olabilir mi? Kaynak kuşkulu bile olsa araştırırsın; birkaç başka
kaynaktan doğrulatmaya çalışırsın; varsa belgeleri süzgeçten
geçirirsin; belgenin sahiciliğini defalarca kontrol edersin. Eğer
haberin doğruluğundan kuşkun kalmadıysa yayımlarsın.
Bizim mesleğin alfabesinde böyle yazıyor.
Bir haber birilerinin hoşuna gitmeyebilir. Sırrının gün ışığına
kavuşmasından kim hoşlanır ki? Ama gazetecinin ödevi, halka karşı
sorumluluğu budur ve bundan ibarettir.
ABD Başkanı gibi aşırı yetki ve güçlerle donanmış birinin “kirli
sırrını”nı açığa çıkarıp Watergate Dosyası ile mesleğimizin onuruna
onur katmış