Sayın savcı,
Kim olduğunuzu bilmiyorum; ancak bu mektubun konusuyla ilgili bir (belki iki) savcının görevli olduğunu biliyorum. O yüzden de mektup “Görevli savcıya” diye başladı.
Sayın savcı,
Siz bu satırları okurken ben Özgür Gündem gazetesinin her sabahki yazıişleri toplantısında “nöbetçi yayın yönetmeni” olarak masanın bir yerinde oturuyor olacağım. Benimki bir günlük nöbet. Daha önce de başka meslektaşlarım nöbetteydi. Yarın ve sonraki günler de başka meslektaşlarım nöbete duracak.
Bu tutumumuz sizce anlaşılır mı; anlaşılırsa nasıl anlaşılır bilemiyorum. Ancak benden önce nöbete duran meslektaşlarımın tümünü (evet tümünü) ifadeye çağırdınız. Dava açacak mısınız henüz bilmiyorum. Ama anladığım kadarıyla bugünkü “nöbetçi yayın yönetmeni” olarak beni de ifadeye çağıracaksınız.
Beni çağırdığınızda mantıklı sorular sormanız ya da bazı anlamsız sorulardan vazgeçerek zaman kazanmanız amacıyla sizi birkaç noktada aydınlatmak isterim.
Sayın savcı,
Bizim meslekte bazılarımızın ilkeleri, duraksamadan yerine getirdikleri meslek alışkanlıkları vardır. Bunlardan biri, hatta birincisi dayanışma sözcüğü ile özetlenebilir. Bu dayanışma bizler için sahiden de önemlidir. Mesleğimiz belalı bir meslek. Kimilerimiz öldürüldü Kimilerimiz hapislerde yattı. Ben şanslı sayılırım; öldürülmeyen ama yedi sekiz defa hapishanelerde volta atmak zorunda kalanlardan biriyim. Belki bilmiyorsunuz, hepsi de mesleki çalışmalarımdan, yazdığım yazılar, verdiğim haberlerden dolayıdır.
Özgür Gündem ağırlıklı olarak Kürt siyasal hareketi ve ülkemizin Kürt illerinde olup bitenlerden haber veren ve yasal olarak yayımlanan bir günlük gazete. Beğendiğim yanları var, beğenmediğim yanları da var. Ama meslek dayanışması söz konusu ise beğenme ya da beğenmemenin hiç ama hiçbir anlamı ve önemi yok.