Yüksekova’da Bedirhan bebekle annesinin can
verdiği cinayetin üstünden günler geçti. PKK cephesinden nihayet
bir açıklama geldi.
Tedbirli bir açıklama. BBC Türkçe’nin haberine göre PKK son dönemde
o bölgede saldırılar düzenlediklerini kabul ediyor ve “ancak bu
olayın kendi mensupları tarafından gerçekleştirildiğinin
doğrulanamadığını” ekliyor. Açıklamada bir cümle daha var: “Eğer
böyle bir şey yaşanmışsa da kesinlikle yanlışlık sonucu yaşanmış
bir durumdur.”
Bu açıklama, PKK’nin Türklere ve Kürtlere daha kesin bir açıklama
borcunu ortadan kaldırmıyor. Doğrulanamayan doğrulanmalıdır. Bir
anne ve bebeğinin öldürülmesi “yanlışlıkla” nitelemesi ile
geçiştirilemez.
Şiddeti siyasal mücadele yöntemi olarak seçmiş bir örgüt, bu olayı
(da) bir “savaş firesi” olarak tanımlayabilir. Ancak bu
demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını koşulsuz, “amasız,
fakatsız” savunanlar için eylemin suç olduğu gerçeğini
değiştirmez.
Salt “suç”tan ibaret de değil.
Olayın hemen ardından ülkede adeta patlayan ve yükselen “milliyetçi
ve intikamcı” dalga “Bu eylem kimin değirmenine su taşıdı” sorusuna
da somut ve açık seçik bir cevap veriyor.
Sözünü ettiğim milliyetçi ve intikamcı dalga salt
bilinci ve bilinçaltı tıka basa ırkçı-milliyetçi yargılarla
kirlenmiş “sokaktaki adamlar”la sınırlı değil. Ülkede devleti
yönetme sorumluluğu üstlenmiş olması gereken etkili ve yetkili
ağızlar da bu ilkel intikam çığlıklarına, milliyetçi-ırkçı
çağrılara duraksamadan katıldılar, hatta başı çektiler.
*** Şu cümle bu ülkenin İçişleri
Bakanı’nın ağzından çıktı: