Cumhurumuzun başkanı önünde yazı ekranı (=prompter) yoksa başını sonunu, sağını solunu, sonuçlarını umursamadan cümle kurma alışkanlığı ile konuştu ve Türkiye’ye sığınmış Suriyelilerin vatandaşlığa alınacağını duyurdu. Yetinmedi “yeni vatandaşlar”ın nerede oturacağını bile belirledi ve TOKİ’nin beton silolarının tahsis edileceğini haber verdi…
O böylesine savruk, anayasal ve yasal kuralları filan gözardı eden bir “karar” açıklayınca, onun kararlarının hükümetten bürokratına “Başüstüne efendim” diye karşılanacağı ön kabulünden hareketle sayılarının 3.5 milyonu geçtiği söylenen Suriyeli göçmenlerin tümünün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı yapılacağı düşünüldü ve tartışma bu eksen üstünde yürümeye başladı.
Kimileri AKP’ye ciddi bir seçmen kitlesi transfer edileceğini sandı ve itirazlarını bu bağlamda yoğunlaştırdı. Kimileri ülkenin nüfus dengelerinin altüst olacağına ilişkin kaygılarını dillendirdi. Kimileri Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgeleri ile Türkiye’nin Suriye sınırındaki Kürt illeri arasında Sünni Araplardan oluşan bir “tampon” oluşturma planı üstünde durdu. Kimileri Güneydoğuda yakılan yıkılan kent ve kasabaları Kürtlerden arındırma hesaplarına vurgu yaptı… Kimileri…
(Saymaktan vazgeçtim. Bu kadar “kimileri” yetsin. Yoksa yazıya yer kalmayacak…)
Ama cumhurumun başkanının attığı taşı kuyudan çıkarmak mümkün olmadı. AKP’nin yetkili ağızları, Suriyeli sığınmacıların tümünü vatandaşlığa almanın söz konusu olmadığına ilişkin açıklamalar yapmaya başladılar.
Ancak bu kez de önümüze “Özrü kabahatinden büyük” bir plan konuyor. BütünSuriyeliler değil, hekim, akademisyen, mühendis, öğretmen gibi “kalifiye işgücü” sayılan “beyaz yakalılar” diye tanımlanması gereken Suriyeliler vatandaşlığa alınacak(mış).
Utanmayı da unutmuş bir zihniyet kendini bir kez daha açığa vuruyor.
Suriye’de ister IŞİD ve benzeri kanlı terör çetelerinden, ister BAAS rejiminin askerlerinin namlularının önünden kaçmış olsunlar, sonuçta ölümden, yıkımdan canını kurtarmak için sınırı geçip Türkiye’ye gelmiş
3.5 milyon insandan (Suriyeli yazmadım insan yazdım, bir anlamı olsa gerek) söz ediyoruz. İçinde mühendis, hekim, akademisyenlerin de bulunduğu, ama kocasını savaşa kurban vermiş, iki çocuğuyla canını zor kurtarıp Türkiye’ye ulaşabilmiş yoksul ve çaresiz kadından, çiftçilikten başka iş bilmeyen köylülere, işini gücünü sürdüremez hale gelmiş esnafa, zanaatkâra kadar uzanan 3.5 milyonluk bir insankitlesinden… Arap, Kürt, Ermeni Suriyelilerden… Nusayri, Sünni, Hıristiyan Suriyelilerden…