Bir zamanlar “Ben bu davanın savcısıyım” diye kostaklanan
Cumhurbaşkanı ve tayfası, Cemaat’le papaz olunca kendilerine güçlü
müttefikler aradılar. Buldular da. Topluca “Ergenekon davaları”
diye adlandırılan Balyoz ve benzeri davalar için “Bu davalar
kahraman ordumuza FETÖ’cülerin kurduğu bir kumpastır” dediler.
Yargıçları, savcıları önce açığa aldılar; ardından gözaltılar,
tutuklamalar geldi...
Ergenekon davalarının daha ilk aşamalarında hukuk bir intikam aracı
olarak kullanıldı ve ülkenin darbeci zihniyet ile
hesaplaşabilmesinin önü kesildi. O kadar ki sapla samanı ayırt
edebilmeye bile olanak kalmadı.
Şimdi soralım:
Bir: Hukukun utanç verici bir intikam operasyonuna alet edildiği
davalar salt Ergenekon davalarından mı ibaretti?
İki: Cemaat bu hukuk cinayetlerini tek başına mı işledi? Yoksa
iktidar ortağı haline geldiği, kadro kaynağı olarak hizmet ve
destek sunduğu AKP tepeleri de bu hukuk cinayetlerinde pay sahibi
mi?
***
Ayrıntılarını bugünkü Cumhuriyet’te okursunuz.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nin rektörü Yücel Aşkın’ın
tutuklandığı, Üniversite Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı’nın
koğuşunda intihar ettiği o ayıp davayı hatırlıyorsunuzdur.
İddianameyi okuyan ortaokul öğrencisinin bile gülüp geçeceği
suçlamalarla açılan ve yürütülen bir davaydı. O iddianameyi yazan
itirafçı savcı nihayet konuştu. Cemaat katkısı ve talimatıyla
yediği haltları bir bir sayıp döktü.
Peki, şimdi ne olacak?
Van’daki o ete kemiğe ve kanıta kavuşmuş “kumpas”a devletin,
Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı erkinin, Adalet Bakanlığı’nın cevabı
cıvık bir “pardon” mu olacak?
***
Durun, bitmedi.