Başlığa bakıp korkanın ben olduğumu
düşünmediniz umarım... Ama bu cümleye bakıp benim pek korkusuz bir
yiğit olduğumu da düşünmeyin e mi? Benimki “Acı patlıcanı
kırağı çalmaz” halk deyişine yaslanan, bir de bu yaşa gelince
“Kurttan olmaz korkusu böyle yaşlı gazetecinin”
diye benim uydurduğum bir sözden güç alan bir cesaretten
ibaret...
Geçelim...
Masamın üstünde bir tomar mektup var. Masamın
çekmecesi atmayı kendime yakıştıramadığım, ama fırsat bulup
Tırmık’a da taşıyamadığım mektuplarla tıka basa
dolu.
Yurdumun dört bir (on dört, yüz on dört)
köşesindeki hapishanelerden gelen mektuplar. Silivri’den, Bolu’dan,
Kocaeli Kandıra’dan, Tekirdağ’dan, Ağrı’dan, Van’dan, Kayseri’den,
İzmir Şakran’dan, Diyarbakır’dan... Yok tek tek sayarak baş
edilmez. Gerisini siz tamamlayın...
Bitmedi.
Anne mektupları. Annelerin, askeri okul
öğrencisi ya da er olarak askerlik yapan oğulcuğunun sorgusuz
sualsiz, iddianamesiz, duruşmasız, yargısız, hukuksuz dört duvar
ardına atılmasını acılı çığlıklarla gazeteciden dile getirmesini
istediği mektuplar.
Suçu mesleğinin ilkelerine bağlı kalmaktan,
iktidarın emir kulu olmayı reddetmekten ibaret yargıçlar ve
savcılardan gelen can acıtıcı mektuplar...
Hapishane yönetimlerinin, infaz savcılarının
ille bir sebep arayıp, bulup görüş yasağı, mektup yasağı
getirdikleri, ömür boyu ağırlaştırılmış ya da hafifletilmiş(!)
hapis cezalarıyla yargılanan gencecik erkek ve kadınların
mektupları...
“İşkence timleri”ne dönüştürülmüş
birtakım heriflerin cezaevlerinde ava çıkıp, bedensel ve ruhsal
acının her türünü üstlerinde uyguladığı tutukluların, hükümlülerin
mektupları...
Daha sayayım mı?
***
Şimdi bu yazının başlığına gelelim:
Korku kol gezerken...
“Kol gezen korku” hapishanelerde
değil, ülkede, toplumun kılcal damarlarında, bilinç altlarında ve
üstlerinde...
Google hazretleri çok hassas
ölçümlerle, hangi yazı, hangi haber kaç kişi tarafından okundu
sorularına sağlam bilgiler verecek güçte. Google’da o medya
kurumunun şifresini kullanabilenler sıradan okurlardan farklı ve
ayrıntılı bilgilere ulaşabiliyorlar.
Açıkça görünüyor, gözleniyor: Cezaevlerindeki
koşullar, cezaevlerinde sürüp giden hukuksuzluklar, yargı erkinin
hemen her kademesinde “hukukun guguk edildiği”
duruşmalar, deli saçmasını bile gölgede bıkrakan iddianameler
üstüne yayımlanan haberler, bu medya kanallarının en az
okunan haberleri. Buna rahatlıkla köşe yazılarını da
eklemelisiniz...
Bir kez daha: En az okunan
haberler, yazılar...
***
Biliyorum, yazıya döktüğüm bu saptama pek
çok kişinin hoşuna gitmeyecek.
Biliyorum, kendisi bu konulara ve sorunlara
duyarlı olan, elinden geleni yapanlar, dolaylı olarak kendilerinin
az olduğunu ileri süren bu cümlelere
öfkelenecekler.
Ama gerçek bu.
Dahası var.
15 Temmuz darbe girişiminde komutan emri ile
katılmak zorunda kalmış askeri okul öğrencilerinin ve erlerin
duruşmalarına ana babalar dışında, akrabalar, yakın dostlar,
komşular bile duruşma salonuna gelmemek için sürekli mazeret
üretmekte, kimileri yalan söylemektense “Başım belaya
girer arkadaş. Mimlenirim. Kusura bakma”
demekte...
Dahası var.
Oğlu, kızı, kocası, karısı herhangi bir davada
sanık olarak yargılananların aileleri ile komşuluk, arkadaşlık
hatta akrabalık ilişkileri askıya alınmakta, onlar acıları ve
kaderleri ile baş başa bırakılmakta.
***