O bir tarih öğretmeni. Adı Acun Karadağ. 2013’te “örgüt üyeliği”
iddiası ile tutuklandı. Tekleyen kalbi ve kalp pilleri ile
hapishanede altı ay kaldı.
İki gün önce Facebook’ta kısa bir paragraf yazdı.
“Bizi ihraç etmek için bahane yarattıkları 2013’teki örgüt üyeliği
davasından biraz önce beraat ettim. 6 ay tutukluluk, kızımın
dışarıda annesizliği, beni işsiz bırakmaları, kalbimin pili,
düzenleri, kumpasları bir beraatle temizlenir sanıyorlar.Yarına
kalacak, yanınıza kalmayacak.”
Bu kadar.
Bu kadar yalın.
Ben sosyal medyada rastladığım için Tırmık’a taşıdım. Biliyorum, o
da biliyor, siz de biliyorsunuz, bu ülkede bugün binlerce, on
binlerce, yüz bini aşkın Acun Karadağ var.
Üstelik bir örnek olarak Tırmık’ta aktarılan Acun Karadağ,
kendisine yöneltilen acımasız intikam saldırısını görece hafif
atlatanlardan.
Öyle ya, sadece altı ay tutuklu kalmış ve sonunda beraat etmiş.
Belki tarih öğretmenliği yapamayacak ama semt pazarında limon
satarak geçimini sağlayabilir. En azından şimdi ve şimdilik
özgür.
Bilerek “Görece hafif” dedim.
Ama biliyorum, biliyor, biliyorsunuz, bu “görece hafif” işsizlik,
aşsızlık demek, küçücük kızının küçücük yüreğinde altı ay annesiz
kalmanın acıları, bilincinde onmaz yaralar demek.
Varın “görece ağır”ını siz düşünün...
Şu ya da bu nedenle, çoğu kez yalan, saçma, asılsız, o da olmazsa
“gizli muhbir” denen aşağılık yaratıkların tanıklıkları(!) ile
tutuklanmış, aylarca iddianame yazılmadan hapiste tutularak zaten
“yargısız infaz”a uğratılmış, Reis’e tutsak olmuş yargı aygıtınca
mahkûm edilmiş ya da duruşma araları ahlaksızca uzatılmış Acun
Karadağ’lar ülkesiyiz. ...