Önce Saadet Partisi’nden başlayalım.
Bu yılın 10 Şubat’ında Saadet Partisi lideri Temel
Karamollaoğlu ile AKP Reisi bir araya geldiler. Buluşma
sonrası yapılan resmi açıklamalarda söylenmedi ama sızan bilgilere
göre erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde daha sonra “Cumhur
İttifakı” olarak adlandırılacak seçim işbirliği üstüne konuşuldu ve
anlaşma olmadı.
Nitekim 21 Nisan’da Tayyip Erdoğan bir TV
kanalında “İttifak çağrımıza Saadet Partisi müspet bir cevap
vermedi” dedi.
Neden?
Bu soru nedense siyasal düzlemde ve medyada hak ettiği ölçüde
tartışılmadı. Aynı siyasal gelenekten gelen, hemen hemen aynı
tarikat kaynaklarına yaslanan iki parti, Sünni ve Hanefi ağırlıklı,
Alevilere uzak, Kemalizmle hele laisizm ile uzlaşmaz çelişkilere
sahip oldukları bilinen siyasal İslamın iki partisi, geçmişteki
küskünlükleri unutup bal gibi bir seçim ittifakı yapabilirler ve
“Cumhur İttifakı”nda buluşabilirlerdi.
Ama olmadı.
Reddeden tarafın Saaddet Partisi olduğu biliniyor ve bu “ret”e
karşı parti içinden ciddi bir itiraz gelmedi. Daha da ilginci,
haftalar sonra Saadet Partisi, Türkiye’de çok güçlü bir Kemalist
ağırlık taşıyan ve laikliği tersi düşünülemez bir kararlılıkla
savunan CHP ile bir “Millet İttifakı”nda buluştuğunda da parti
içinden ya da partiye yakın tarikatlardan yine bir itiraz
gelmedi.
Erken (hatta fazla erken) seçim kararı alındıktan sonra başlayan
seçim kampanyasında Saadet Partisi kanadından gerek AKP’nin
izlediği politik çizgiye, gerek AKP Reisi’ne yer yer CHP’den daha
sert eleştiriler yöneltildi, yöneltiliyor.
Saadet Partisi’nin böyle ve bence epey şaşırtıcı bir siyasal
tercihte bulunmasının bi...