Bizimki nerede bir toplantı bulduysa kürsüye çıkıyor ve
gürlüyor:
Masada da sahada da olacağız.
Sonra uzun uzun orada
olma hakkımız üstüne kanıtlar, tanıtlar
sıralıyor. Irak’la 378 kilometrelik, Suriye ile 911 kilometrelik
sınırlarımızdan, her iki ülkede Osmanlı egemenliğinden kaynaklanan
kopmaz bağlarımız olduğundan, Türkiye’nin sınır güvenliği için
gerekirse Irak ve Suriye’de askeri harekât yapma zorunluğumuzdan
filan söz ediyor.
O uzun ve günlerdir yinelenen konuşmanın sonu hep aynı cümleyle
bağlanıyor:Masa da sahada da olacağız.
Iyi de Irak tartışmasının kilidi olan Musul’un IŞİD’den
arındırılması için çoktan operasyon başladı. Bugün üçüncü gün.
Görünüşe göre kuzeydoğudan Barzani’ye bağlı
peşmerge birliklerinin, güneyden Şii ağırlıklı Irak ordusu ve ona
destek veren Sünni güçlerin, havadan ABD uçaklarının nicel ve nitel
gücü karşısında IŞİD’in direnme olanağı pek az. Yani Musul düştü
düşecek gibi.
Ama bizimki ısrarla yineliyor: Masada da sahada
da olacağız.
Oysa sahada iş bitiyor
gibi. Masada ise işi bitirenler olur;
tribünde oturup izleyenler değil...
***
Ne iyi değil mi?
Kanlı bir bataklıktan farksız Ortadoğu’nun en çözümsüz ve ister
istemez en kanlı kesiminde, Suriye ve Irak’ta etnik ve mezhepsel
çatışmalar olanca acımasızlığı ile sürüyor. ABD, Rusya, İran,
Fransa, İngiltere, Almanya bu yangına benzin taşıyor, döküyor ve
Türkiye orada olmak istiyor ama orada değil.