Biliyorsun on yıldır sana çok mektup yazdım. Kimileri gazetede
yayımlandı. Kimilerini yazdım, yayımlamadım. Bir sen, bir de ben
okuduk.
Bu onuncu yıl mektubu. Seni aramızdan çekip aldıkları o uğursuz 19
Ocak 2007’den bu yana 10 yıl geçti. 10 uzun, zorlu, acılı
yıl...
Mektup yazmak yüz yüze bulaşamadıklarınla konuşmaktır değil
mi?
On yıldır seninle ne çok konuştum, yani ne çok mektup yazdım,
biliyorsun.
Yalnız sana değil üçünüze çok mektup yazdım. Seninkiler yayımlandı.
Ötekileri yayımlamadım. Sırf kendim okudum, bir de
onlar...
Onları tanımıyorsun.
Biri Necmettin Büyükkaya. Ben
ona “Kirvem” derim, o da bana...
Sen tanımazsın. Benden sadece birkaç yaş küçüktü. Berbat bir
öğrenci yurdunda başlayan arkadaşlığımız, Küçük Langa’da, bir
kundura fabrikasının saya
ustası Hamit Amca’nın evinin bodrum
katındaki kiracıları olarak devam etti. Sosyalizmi birlikte
keşfettiğimiz, senin kadar yakınım bir
arkadaşımdı. Ahmed Arif’in dizelerinden
fırlamış bir Kürt’tü. Hani şairin “Yakışıklı, iyi
suvari” diye anlattığı Kürtlerden. Yakışıklıydı, doğru. Ata
iyi biner miydi bilmiyorum. Sanmıyorum da. Ama “sosyalizm
atı”na birlikte bindik ve hiç inmedik.
1984’te Diyarbakır Hapishanesi denen cehennemde başını cezaevi
hamamının kurnasına vura vura öldürdüler. Haberi ben Berlin’deyken
geldi. Tek başıma, gözyaşlarımı içime akıtarak kanal boyunda
saatlerce yürüdüm. Alman faşistlerinin Rosa
Lüksemburg’u öldürüp attıkları yerde, kanalın içine
dikilmiş anıtının önünde dakikalarca durdum. Çiçek yoktu. Bir yeşil
ot kopardım, anıta attım “Bu Necmettin için Rosa” diye
mırıldandım. O gün bugün aklıma her düştüğünde, ki pek sık düşer,
Necmettin’e mektup yazarım. Sadece onun ve benim okuduğum
mektuplar...
Üçüncüsü Mişel’dir. İzmirli Yahudi arkadaşım
Mişel. Fransızca bildiği için sosyalizm konusunda Kirvem’e ve bana
ha bire hava basan, ukala mı ukala, akıllı mı akıllı, yiğit mi
yiğit bir Yahudi delikanlısıydı. Lyon’da bir trafik kazasında öldü.
Annesi Rachel Teyze’ye haberi ben götürdüm.
Rachel Teyzemin sözü kulağımdan hiç çıkmadı, “Ben oğlumu
kaybettim, ama insanlık da Mişel’i kaybetti
be Aydın oğlum.”
Mişel’e de mektup yazarım. Çok sık değil, Necmettin ve sana
yazdıklarım kadar çok değil, Ama yazarım işte. Sadece onun ve benim
okuduğum mektuplar.
Üçünüzü de yitirdim. Üçünüzü de benden çekip aldılar.
Rachel Teyzem gibi konuşacağım:
“Ben arkadaşlarımı kaybettim, ama ülkem ve insanlık seni, Kirvem’i
ve Mişel’i kaybetti be!..”