Ben Can Erdem ya
da Erdem Can.
Dün Silivri mapushanesinin önünde, 9-12 nizamiye
nöbetçisiydim.
Benimki (bizimki) biraz tuhaf bir nöbet. Nizamiyedeki üniformalı
nöbetçiler içeriden kimse kaçmasın diye nöbet tutuyorlar. Bense
nizamiyenin tam karşısında nöbete başladığım andan itibaren 70’li
yılların deneyimi ve alışkanlığı ile “Acaba tünel kazsak nereden
başlamalı” filan gibi uçuk kaçık ama keyifli düşüncelere
daldım.
***
Nöbet yerinde gelen ziyaretçiler için bir karavan-büfe var.
Büfeyi işleten genç kadın pek candan ve bana basbayağı ağır misafir
muamelesi yapıyor. Nöbet iskemlemin altına minder bile verdi. Ben
“Beni tanıdı” diye kostaklanırken o önce “Adınız ne” diye
sordu, ardından da “Sizi tanımıyorum ama Can ve Erdem
beylerin konukları benim de konuğumdur” dedi.
Içim ısındı...
Nöbet yeri Silivri’den gelen minibüslerin de son durağı.
Minibüslerin üstünde duraklar yazıyor. Işe bakın siz, ilk
durak Adliye, son durak Cezaevi...
Içimden çok güldüm...
***
Öğlene doğru CHP’li milletvekillerinden bir grup geldi. Onlar da
Can ve Erdem için gelmişlerdi. Onlara, “Siz misafirsiniz, ben
nöbetçiyim” diye hava basmaya kalktım. Nafileymiş. Onlar
milletvekili olmanın ayrıcalıklarından yararlanıp nizamiye
kapısında selama duran üniformalı nöbetçilerin arasından geçip
“görüş”e gittiler. Ben arkadaşlarımı kalın bir camın ardından da
olsa görememenin, seslerini duyamamanın kederiyle iskemlemde nöbete
devam ettim ve...
... Ve büyüyünce milletvekili olmaya karar verdim.