Başlığa bakıp mitoloji üstüne
bir Tırmık beklemeyin.
Sizi bilmem, ama benim aklım fikrim bizim Cumhuriyet davasında.
Aklım fikrim o davada çünkü bugünün Türkiye’sini en iyi yansıtan
aynalardan biri o dava.
Şimdi yazının başlığına
dönelim.
Üç gün önce, pazartesi günü 14 saat 40
dakikalık duruşma maratonunda Cumhuriyet’in
avukatlarından Fikret
İlkiz bence hukuk literatürüne geçecek
bir savunma ile Ahmet
Şık arkadaşımın durumunu sergiledi.
Yanılmıyorsam salondaki izleyiciler, sanık iskemlesindeki bizler
ve... Ve evet yargıçlar ve hatta savcı soluklarını tutarak
dinlediler.
İlkiz, “hitabet
sanatı”nın inceliklerini hünerle kullanarak, Ahmet Şık’ın
Gülen Cemaati örgütlenmesinin içyüzünü sergilediği için Cemaat
yargıç, savcı ve polislerinin tezgâhı ile hapse tıkıldığını
anlattı.
Ardından o davadan beraat ettiğini, ancak bu
kez de AKP yargısının Ahmet Şık’ı “FETÖ ve
DHKP-C örgütlerine üye olmamakla
birlikte...” diye başlayan mavallarla
yeniden Silivri’ye yolladıklarını sergiledi ve AKP iktidarı ve
polis ve savcı ve bağımsız (bağımsız?) yargı’nın sebep ne olursa
olsun ya da sebep olsa da olmasa da Ahmet Şık arkadaşımın
özgürlüğünü çalmaya kararlı olduğunu
kanıtladı.
Sözlerini mitologyadan Sisyphos’un öyküsünü
aktararak noktaladı.
Olympos’un egemeni Zeus tarafından koca bir
kayayı tepeye kadar iterek çıkarmaya mahkûm edilen Sisyphos’un
tepeye vardığında kayanın yeniden aşağı yuvarlandığını, sil baştan
kayayı tepeye çıkarmak zorunda kalışını hatırlattı ve iktidarın
Ahmet Şık’ı bir bahane bulup hatta bahane bile bulmaya gerek
görmeksizin hapise tıkmasıyla Sisyphos’un cezası arasında çarpıcı
ve anlamlı bir paralellik kurdu.