15 Temmuz 2016’nın hemen ardından başlayan
ve dur durak tanımadan, hız kesmeden, hatta hızını artırarak
sürmekte olan
“tutuklama furyası”nın darbe
girişimine fiilen katılmış, darbe girişimi öncesi, sırası ve
sonrasında darbeyi ve darbecileri açıkça desteklemiş olanlarla
sınırlı kaldığına inanan var mı?
Özel ya da mesleki hayatında Gülen Cemaati ile
herhangi bir ilişkisi hatta yakınlığı olmayacak, olamayacak
gazetecileri, akademisyenleri, hekimleri, yargıçları, memurları da
içine almış ve doymak bilmeyen
bir gözaltı ve onun
kaçınılmaz
sonucu tutuklama dalgası
var. Artık en yakından izlemesi gereken, izleme olanaklarına sahip
gazeteci tayfası bile ipin ucunu kaçırdı. Her gün yeni bir gözaltı
ya da tutuklama ile karşılaşıyoruz ve o, bir önceki günkü hukuk
cinayetini ister istemez gölgeliyor.
Genç bir meslektaşım kara mizaha
başvurdu:
- Abi, bugün herhangi bir gözaltı ya
da tutuklama olmadı deseler şaşıracağız
değil mi?
Düşünce özgürlüğünü, basın özgürlüğünü, insan
haklarını savunma etkinlikleri artık “yüksek
riskli alanlar”a dönüştü.
***
2017 yaz mevsiminin tam
ortasında, “Allahın lütfu”nun birinci
yılında Türkiye’nin siyasal tablosunda sorun elbette salt bu
alanlardan ibaret değil. Gel gör ki hepsini bir gazete yazısının
sınırları içinde özetle bile aktarmak mümkün
değil.
Eğitim sisteminde Cumhuriyet’in 94 yılının
omurgası tümüyle kırılıyor, parçalanıyor
ve “İslam - Sünni -
Hanefi” ekseninde bir eğitim sistemine doğru
sinsi ve ciddi ve gitgide daha pervasız adımlar
atılıyor.