Başlıktaki yarım kalmış cümleyi nasıl tamamladınız?..
Merak ediyorsanız yazının sonunu bekleyin...
Suikastçıyla ilgili söylenecek söz kalmadı. Kör nişancıydı da iki
metreden Can’a isabet mi ettiremedi, yoksa onu oraya yollayan
amirleri (mesela Sedat Peker nam silahşör, mesela Abdurrahman
Dilipak nam gazeteci-silahşör, mesela... (Üç noktadan sonrasını siz
tamamlayın; ben korkarım), evet amirleri “Vurma, şimdilik korkut”
mu demişlerdi bilemem. Umarım polisteki sorgucular sorunun cevabını
bulurlar ve onlara izin verilirse bizlere de açıklarlar.
Gelelim mahkemenin kararına.
AVM benzeri Çağlayan Adliye Sarayı’nın yeşilden nasipsiz, betondan
ibaret avlusunda patlayan iki el silah sesi 14. Ağır Ceza
Mahkemesi’nin kararını adeta gölgeledi.
Oysa o karar silah sesinden daha önemliydi. Öyle ya silah çekene
karşı bizim Dilek Dündar diye bir arkadaşımız var. Panter gibi
sıçrar, azman birine benzeyen herifi anında “etkisiz hale”
getirir.
Ama koskoca ağır ceza mahkemesine Dilek kardeşim ne yapsın?
Mahkeme karar verdi:
Casusluk suçlamasından beraat.
Böylece Can ve Erdem arkadaşlarımız elde ettikleri “gizli
bilgileri” gazetede yayımladıkları için “dünyanın en acemi
casusları” yaftasından kurtuldular. Yazık. Ne güzel dalga
geçecektik.
Mahkeme karar verdi:
Darbe girişimi suçlamasından beraat.
Hayret, oysa ben Can Dündar ve Erdem Gül’ün AKP iktidarının
yıkılmasından yana olduklarını sanıyordum. Koskoca ağır ceza
mahkemesinden daha iyi bilecek değilim ya, demek bizimkiler bunu
darbe yoluyla yapmayacaklarmış.
Mahkeme karar verdi:
Terör örgütü üyesi ya da destekçisi olma suçundan bu aşamada hüküm
kurulamaz.