AKP ve AKP’lileşmiş MHP’lilerin oyları ile anayasa değişikliği
teklifi Meclis’ten geçti. Galiba biraz da bizlere “Ohh be
bitti” dedirterek geçti. Havada uçuşan yumruklar, saksılar,
iskemlelerle ve erkekleşmiş kadınların sille tokat muhalif kadın
milletvekillerine saldırdıkları, sonra da “Ay uf oldum. Çabuk
bana bir tekerlekli iskemle” dümenleri ile geçti.
Biz yurttaşlar bu şiddet oturumları boyunca anayasa değişikliğinin
ne getireceğini, ne götüreceğini derin ve değerli fikirlerini
yumrukları ile bizlere anlatan milletvekillerinden bir güzel
öğrendik(!)...
Önümüz referandum.
Açıklamalar 2 Nisan ile 16 Nisan arasında bir günü işaret ediyor.
AKP mutfağında aşçıbaşı Erdoğan ile
MHP’li aşçı yamağının birlikte pişirip önümüze
sürdükleri “yeni” anayasa OHAL koşullarında bizlerin
oyuna sunulacak. “Evet demek ödüle
tabi; hayır demek yürek
gerektirir” diye tanımlanabilecek bir referandum olacağı
şimdiden belli.
Yani iş başa düştü.
Görev bizim omuzlarımızda...
***
“E bunu birkaç gün önce zaten yazmıştın
Aydın Engin” diyenlere:
Biliyorum. Bugün de yazıyorum. Referandum sabahına kadar ha bire
yazacağım. Bıktırmacasına, “Sen başka konu bilmez misin ey
gazeteci” denmesini umursamadan yazacağım.
Demokrasilerde temel ve vazgeçilmez, hatta “değiştirilmesi
teklif bile edilemez” yani olmazsa olmaz
ilkenin kuvvetler ayrılığı olduğunu
vurgulayacak ve referandumda önümüze konanın “Reis’in dediği
olacak, itiraz eden içeri tıkılacak anayasası” olduğunun
altını çizeceğim, çizeceğim, çizeceğim...
Kendi bağlandığı değerleri “Millet böyle
istiyor” ambalajı ile bize yutturmaya çabalayan birinin
yargıyı da, yasamayı da, yürütmeyi de kendi elinde
toplamasının demokrasi değil
oligarşi olduğunu; oligarşinin ise siyasal
literatürde “Tek adam iktidarı ya da iktidarda bir avuç
zorba” diye tanımlandığını dilimin döndüğü, aklımın erdiğince
anlatmaya çabalayacağım.