Başlığın anlamını bulup çıkarmaya boşverin, hikâyeyi
okuyun.
Afrika’nın derinliklerinde çalışan bir antropolog bir kabilenin
çocuklarına bir oyun oynamayı önermiş. Bir yarış. Ağacın altına
koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü o meyveleri yemek olacak.
Onlara, “Haydi, şimdi koşmaya başlayın! Birinci olan
ödülü alacak!” demiş.
O an bütün çocuklar el ele tutuşup ağaca doğru koşmaya
başlamışlar. Ağacın
altına birlikte varmışlar
ve hep birlikte meyveleri yemeye
başlamışlar.
Beyaz adam şaşırmış; neden böyle yaptıklarını sormuş.
- Biz ubuntu yaptık, demiş
çocuklar. Yarışsaydık, yarışı kazanan tek kişi
olacaktı. Ötekiler mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül
meyveyi yiyebilir mi?Oysa ubuntu yaptık,
hepimiz yedik.
Sonra da hâlâ şaşkın antropoloğa ubuntu’nun anlamını
açıklamışlar...
Ben, biz olduğumuz zaman ‘ben’im...
***
Biliyorum bu öykücük elektronik ortamda çok dolaştı. Kimileriniz
çoktan okumuş da olabilir.
Olsun...
Günübirlik ve çok düşük, hatta “çukur” yüksekliğinde sürüp giden
siyasetten biraz kafamızı kaldırmak, insanı insan yapan temel
değerleri, insanlığın binlerce yıllık arayışlarını anımsamak
hepimize iyi gelse gerek.
Kara Afrika’nın derinliklerinden, hani Holywood filmlerinde
“vahşiler” diye adlandırılan karaderili çocukların bile bilincine
yerleşmiş bir bilgelik aktardım. Oysa bizler “Ancak biz
olabilince ben” olmak yerine “Altta kalanın canı çıksın”
ya da “Her koyun kendi bacağından asılır” bencilliğini
yaşıyoruz.