Başlıktaki yarım cümle günlerdir yaza yaza bitiremediğimiz
“Yenikapı Mitingi”nde görsel medya için kurulan iskelenin altında,
yani özellikle yazılı medya tayfasının kızgın güneşten kaçıp
soluklandığı, o gün takılan adıyla “iskele altı”nda söylendi.
“İslamcı medya” diyebileceğimiz gazetelerden birinin, birkaç TV
tartışma programında bir araya geldiğimiz, en azından selamlaşacak
kadar tanıştığımız ağır topu ile kaynattığımız sohbette
geçti.
Yarım cümlenin devamı bir gazeteci için gözlerini dört, kulaklarını
beş açacağı kadar önemliydi, ilginçti:
-Tayyip Bey ümmetçilik atından
inip milliyetçilik atına binmiş gibi.
Atı da ha bire kırbaçlıyor, dörtnala kaldırıyor…
Mitingi kapı yoldaşım Tayfun Atay ile
izliyoruz. Konu benim cahil, onun uzman olduğu bir alan. Ne çare ki
o izlenimler derlemek üzere miting kalabalığının içine dalmış,
kaybolmuş gibi. Zorunlu olarak sohbeti ben yürüttüm.
Sordum:
-Bu bir eleştiri mi?
-Hayır bir tenkit değil bir tespit.
-Biraz açsanız…
-Olur. Ama sizin tabirinizle off the record…
-Elbette…Buyrun “off the record”a…
***
-Bakın Engin Bey biraderim… Bu, bizim camiada eski bir münakaşa
mevzuudur ve henüz noktası konmamıştır. Ümmetçilik, hani siz
Marksistlerin enternasyonalizmi var ya, onun adeta muadili
(=eşdeğeri) gibidir. Aslolan Müslüman olmaktır. Derisinin rengi,
milleti, milliyeti, ırkı, hatta cinsiyeti mühim değildir. Arap mı,
Türk mü, Kürt mü, Habeşi mi fark etmez. İslam
ümmetidir aslolan.
-Ama Erbakan Hoca zamanında gazetenin
adı Milli Gazete, ideolojinin adı “milli
görüş” idi…
-Dedim a, henüz noktası konmamış, konamamış bir münakaşa mevzuu bu.
Ancak şu miting meydanında ağır basan ne?