Bahse girerim ki başlığa bakıp birileriyle matrak geçen bir
Tırmık okuyacağınızı düşündünüz. Yanıldınız.
Durum matrak bir yazıya olanak tanımayacak kadar ciddi.
Hatırlayın, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 11
üyesi 30 Ocak günü sabahın köründe gözaltına alındılar. Mesleğinin
ehli, yurttaşın bilinçlisi, ülkenin en saygın hekimlerinden,
profesörlerden söz ediyorum. Hani savcının “Hocam zorunlu olarak
bir soruşturma başlattık. Rica etsem sizlere uygun bir günde teşrif
etseniz, usulen ifadenizi alsak...” demesi gereken hekimlerden,
Türkiye’nin en önemli meslek kuruluşlarından birinin üst
yöneticilerinden söz ediyorum...
Oysa...
Oysa TTB’nin 11 yöneticisi daha kargalar kahvaltı etmeden
evlerinden gözaltına alındılar; TTB’nin Ankara’daki Genel
Merkezi’ne avukatların gelmesini bile beklemeden çilingirle
açtılar. Bize de “Eh, hiç olmazsa kapıyı kırmamışlar” tesellisi
düştü.
Aynı gün ifadeleri alınabilecekken Genel Başkan Raşit
Tükel de dahil neredeyse bir hafta gözaltında
tutuldular.
Bu nasıl açıklanır?
Çok kolay: AKP Reis’i öyle istedi, öyle oldu.
Nitekim TTB Merkez Konseyi’nin tümü -ne hikmetse adli kontrol
koşulu konarak- tahliye edildiler. Ancak AKP Reis’ini bu gözaltı
operasyonu kesmedi. Tahliyelerin hemen ardından AKP Reis’i yine
yağdı gürledi. Aynen aktarıyorum:
“…Bir defa onun başındaki Türk ifadesi zaten
Bakanlar Kurulu kararıdır. Bir defa onun oradan hemen, süratle
çıkarılması lazım. Sadece Tabipler Birliği değil, Türkiye Barolar
Birliği ile ilgili de aynı şey...”
Eh, akla uygun. O Türk