Hep özenmişimdir. Hani köşe yazılarında yazar bir nedenle yazmadığı ya da yazdığını gazeteye ulaştıramadığı günlerde pek firaklı bir not konur:
“Yazarımız Falan Filan’ın bugünkü yazısı elimize ulaşmadığından yayımlayamıyoruz...”
Bazen bu kadar kestirme bir not yerine ufaktan hava basan bir not eklenir, “Yazarımız Falan Filan bir araştırma için yurtdışında olduğundan bugünkü yazısını yayımlayamıyoruz. Okurlarımızdan özür dileriz...”
Sanki okurlar Falan Filan’ın yazısını bir gün okumazlarsa mutsuz olacaklar, bir şeyleri eksik kalacak gibi...
Tamam okurların böyle bir eksikliği dert etmeyeceklerini biliyorum. Ama yine de böyle önemsenen bir köşe yazarı olmaya hep özenmişimdir ama nafile. Ya o gazeteyi ben yönetiyorumdur, kendi kendime “Yazamamıştır, ulaştıramamıştır” gibi bir parantez yazmak beni gülünç kılacaktır, vazgeçer ve o günü de boş geçerim ya da gazetedekiler, “Abi sen yabancı değilsin. Zaten bugün haberler iyice bastırdı. Senin yazmaman iyi oldu. O yere ihtiyacımız var” diye seni büsbütün önemsizleştiren bir kılçık atarlar. Sana da hiç önemsememiş gibi omuz silkip, “Ayıp ettiniz çocuklar, keyfinize ve işinize bakın” demek düşer.
Ey okur,
Silivri mahpushanesinin bitişiğindeki kocaman mahkeme salonunda savunmalarımızı yapıyoruz. Ben sıramı dün savdım. Bugün avukatlar asıl savunmayı yapacaklar.
Duruşma salonunun olduğu binaya bırakın dizüstü bilgisayarı, cep telefonu bile sokulamıyor. Gerçi bir yolunu bulup sokarım ama ben avukatlarımızın savunmalarını da kaçırmadan dinlemek, izlemek istiyorum.
O yüzden yazarımız Falan Filan’ın değil, yazarınız Aydın Engin’in bugünkü Tırmık’ı yerine bu...