CHP Kurultayı’nda Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeniden genel başkanlığa seçilmesine hiç kuşkusuz en çok sevinen AK Partililer oldu. CHP’nin değişmemiş olması, muhalefet cephesinde mevcut düzenin korunduğu anlamına geliyor. Muhalefette mevcut düzenin korunması da AK Parti’nin daha birçok seçimi kolaylıkla kazanacağını gösteriyor.
Farklı bir denklem kurulabilir miydi? CHP Kurultayı’nda genel başkan değişse, muhalefet değişir miydi? CHP bir alternatif olabilir miydi?
CHP içindeki muhalefetin iddiası, genel başkan değişirse her şeyin köklü şekilde değişeceği, CHP’nin iktidara yürüyeceği yönünde. Ancak bu iddia kalıplaşmış bir sloganın ötesine geçmiyor ve geçemez. CHP’nin sorunu genel başkanlık sorunu değil. CHP’nin sorunu yapısal. CHP’de ciddi bir zihniyet sorunu var. Ne Muharrem İnce’nin, ne de başka bir ismin, genel başkan seçilseler bile, CHP’yi kısa vadede değiştirebilme, dönüştürebilme gücü ve kapasiteleri olacağına inanmak çok zor.
Mevcut durumda CHP’yi yönetebilecek en ideal genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Kılıçdaroğlu CHP’yi 8 yıldır yönetiyor. Son derece de başarılı şekilde yönetiyor. CHP, 8 yıllık zorlu süreçte, başka bir genel başkan tarafından bu kadar iyi yönetilemez, hatta bir arada bile tutulamazdı.
Kılıçdaroğlu üstelik CHP’yi kendisine özgü usullerle yönetiyor. Hatırlanacak olursa, başarısız bir SSK Genel Müdürlüğü dışında özgeçmişinde parlak hiçbir safha yok. Yani Kılıçdaroğlu son derece iddiasız bir figür olarak genel başkanlık koltuğuna oturdu. Kendi yaşam tarzını ve yöntemlerini CHP’yi yönetmekteki üslubuna bire bir yansıttı. Gerilmiyor, öfkelenmiyor, paniklemiyor. Soğukkanlı. Bir iddiası asılsız çıktığında altında kalmıyor. Bir çelişkisi, bir yalanı, bir iftirası yüzüne vurulduğunda sıfır reaksiyon gösteriyor. Ne kadar zorlarsanız zorlayın, kendi sınırlarının, kendi dünyasının dışına çıkmıyor. Kalıpların, ilkelerin, insana ve siyasete dair çizgilerin içine girmiyor. Bunlarla birlikte, herkesle iyi geçiniyor, herkese mavi boncuk dağıtıyor. CHP içinde ne kadar farklı fraksiyon olursa olsun, hepsine bir şekilde dokunuyor ve hiçbirinin öfkesine dahi hedef olamıyor. Kılıçdaroğlu’na yönelik öfke ya da tepki, soğukkanlılığın da dışındaki buz duvarında eriyip gidiyor. Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi yönetmedeki bu üslubu elbette CHP politikalarına da yansıyor. CHP’nin FETÖ konusunda nerede durduğunu bilen var mı? PKK konusunda ne söylediğini anlayan var mı? Örneğin, Zeytin Dalı Harekatı’na bakışını tam olarak çözümleyebilen var mı? İstanbul İl Başkanlığı’nda bir din, devlet, millet düşmanını da elinin altında tutabiliyor, DHKP-C’yi de memnun edebiliyor, Gezicilerle de iyi geçinebiliyor, PKK/PYD’ye de gülümseyebiliyor, Fetullah’ı da, İran’ı da, Esed’i de aynı anda mutlu edebiliyor, Şeb-i Arus’lara, Mevlid’lere de katılabiliyor, şehit cenazelerinde de saf tutabiliyor, sağın önemli isimlerini, müftüleri de partisinin içinde koruyup kollayabiliyor… Bütün bunları bu kadar başarılı şekilde kim yapabilir ki?
Bu tarz bir genel başkanlık CHP’yi yaklaşık 100 yıllık geleneklerinden ve ilkelerinden uzaklaştırabilir diyebilirsiniz. Hayır. Kılıçdaroğlu, dozunda geleneksel CHP refleksleri vermekten de uzak durmuyor. Lozan’ı “onur” olarak görüyor örneğin. Abartılı laiklik reflekslerinden taviz vermiyor. Mustafa Kemal’in kimi zaman “askeri”, kimi zaman da “yoldaşı” olabiliyor…