70’li yıllarda, rahmetli babam, her akşam saat 10’da elindeki çekici, testereyi, rendeyi bırakır, radyonun sesini açar, bir sigara yakıp karanlık ufka bakarken pürdikkat haberleri dinlerdi. Küçük marangoz atölyesinde babamın etrafında koşuştururken radyodan yayılan, nerede, kim olduklarını bilmediğim onlarca özel isim zihnime kazınırdı: Filistin Kurtuluş Örgütü, Yaser Arafat, Emel Örgütü, Falanjistler, Dürziler, Mişel Ayun, Emil Cemayel, Menahem Begin, Ariel Şaron, Nebih Berri, Velid Canbolat, Lübnan, Mısır, İsrail, Araplar…
16 Eylül 1982’de, Lübnan’daki Sabra ve Şatilla Filistin Mülteci Kampı’nda, İsrail himayesinde Falanjistler binlerce masum Filistinliyi katlettiğinde 12 yaşındaydım. Korkunç bir katliamdı. Bütün o isimler zihnimde yerli yerine oturdu.
Ne radyo haberleri, ne aile telkini, ne imam-hatip öğrencisi olmam, ne de merhum Erbakan’ın dilinden düşürmediği, uğruna 12 Eylül darbesinin yapıldığı mahzun Kudüs belirledi safımı. Ulus’taki bir sanat galerisinde gördüğüm Sabra Şatilla katliamı fotoğrafları yüreğime işledi. Kalbi olan Filistin’in yanında dururdu. Kalbim vardı, Filistin’in yanında durdum.
Sonra hep yakından izledik Filistin’deki gelişmeleri....