NATO Parlamenter Asamblesi Bahar Toplantısı için Gürcistan'ın
başkenti Tiflis'teyiz.
Ramazan'ı vatandan uzakta, özellikle de ezan sesinin duyulmadığı
topraklarda karşılamak tarifsiz burukluk veriyor. Neyse ki Tiflis,
diğer ezansız topraklara nazaran daha “dost” hatta daha “bizden”
bir şehir.
Tiflis'in Kars, Ardahan, Erzurum, Artvin gibi şehirlerimizden
neredeyse tek farkı ezansız olması. Onun dışında dil, insan yüzleri
ve coğrafya hiç yabancı değil. Çok sayıda Gürcü vatandaşa sahip
Türkiye için Tiflis, tıpkı Batum gibi, ülkemizle arasına sınır
çizilemeyecek bir şehir. Tiflis sokaklarında her köşe başında bir
Türkiye markasına, Türk lokantasına, Türkçe konuşanlara rastlamak
mümkün. Gürcistanlı Azeriler kadar, Azerbaycan ve İran'dan gelen
Azeriler de Tiflis'te kendinizi yabancı hissettirmiyorlar.
Tiflis deyince bir de Cemal Paşa geliyor akla. İttihat Terakki'nin
Talat ve Enver'den sonra 3. Paşası olan Cemal Paşa, 1922'de iki
Ermeni tarafından Tiflis'te katledilmişti. Naaşı Kazım Karabekir
tarafından derhal Türkiye'ye getirtilen ve ihtiramla defnedilen
Cemal Paşa'yı Tiflis'te yâd edecek hiçbir işaret bulunmuyor. Kim
bilir, belki de Gürcistan'daki hatırı sayılır Ermeni nüfusu buna
izin vermiyor.
Gürcistan, 2008 yılında Rusya'nın ağır saldırısına ve işgaline
sahne oldu. Abhazya ve Osetya bölgeleri bağımsızlıklarını ilan
ettiler ve Rusya Federasyonu'na bağlandıklarını duyurdular. Bu iki
bölgede yaşayan Gürcüler göç etmek zorunda kaldılar. Gürcistan
siyasetinde çok az da olsa Rusya yanlıları var, ancak ülkenin
neredeyse tamamı, Rusya tehdidine tepki gösteriyor ve bu tepki
üzerinden milliyetçilik son derece canlı ve heyecanlı bir şekilde
yükseliyor.