Seçmenin oy verme davranışını belirleyen en önemli faktörün ekonomi olduğunu biliyoruz. Sofrasındaki ekmek büyüdüyse seçmen iktidardaki partiye sahip çıkıyor; ekmek küçüldüyse de cezalandırıyor.
AK Parti hükümetleri göreve geldikleri 2002 yılından itibaren sürekli sofradaki ekmeği büyüttüler. 2002 seçimlerine girerken Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlarda en dikkat çeken söylemi çay-simit hesabıydı. AK Parti bu sayede 2002 seçimlerinde tek başına iktidar oldu, sonraki 4 genel seçim, 3 yerel seçim, 3 halkoylaması ve 1 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de zafer ekonomik büyüme sayesinde kazanıldı.
Muhalifleri ve hasımları ekonominin seçmen üzerindeki etkisini bildiklerindendir ki AK Parti’ye en büyük saldırıları bu alanda yaptılar. İktidara geldiği andan itibaren AK Parti sayısız ekonomik operasyonu göğüsledi. Özellikle 2013 yılında, Türkiye ekonomisi her göstergesinde tarihi zirveleri yaşarken Gezi Olayları başlatıldı. Ardından 17/25 Aralık Darbe Girişimiyle, terör saldırılarıyla ekonomi hedef alındı.
Son haftalarda ekonomide bazı gelişmeler yaşanıyor. 2019’daki 2 önemli seçime hazırlanırken ekonomiye yönelik bir kez daha operasyon yapıldığı hissediliyor. Türkiye ekonomisine bir kez daha saldırı düzenleniyor.
Ekonomimize saldırı olduğu açık. Geçmişte defalarca yapıldığı gibi, ekonomideki iyimser algıyı bozmaya, piyasaları tedirgin etmeye dönük girişimler olduğu da açık. Ancak bu kez, meselenin sadece “dış mihraklardan” kaynaklanmadığı da açık.
Son yıllarda, karşılaştığımız somut sorunlar bazı “iç mihraklar” tarafından özenle örtülüyor, perdeleniyor. Acil çözmemiz gereken sorunlar hamasi bir dille öteleniyor. FETÖ ile mücadelede olduğu gibi, ekonomide de, kasıtlı üretilen ve yayılan abartılı komplo teorileri sorunlarla yüzleşmemizi engelliyor. Türkiye, artık yıpranmış “dış mihrak” söylemleriyle, sulandırılan, rayından çıkarılan, özünden uzaklaştırılan mücadele yöntemleriyle acil sorunlarını daha büyük sorun potansiyellerine dönüştürüyor.