Geçtiğimiz Cumartesi günü, yani 4 Ağustos, Enver Paşa’nın Tacikistan’da, Pamir Dağları’nda, Rus işgaline karşı yürüttüğü cihatta şehit olmasının 96’ıncı yıldönümüydü.
Enver Paşa, şehadetinin yıldönümünde bir kez daha hatırlandı, bir kez daha ateşli tartışmaların merkezinde yer aldı. Kimileri O’na “Turancı”, kimileri “İslamcı” dedi; kimileri “vatansever” deyip şükranla, minnetle andı, kimileri ise “hain” deyip kestirip attı.
Yakın tarihimizin önemli şahsiyetlerinin en büyük talihsizliği, okunmadan, araştırılmadan, yaşadıkları dönemin şartlarına bakılmadan, genel geçer birkaç sıfatla tasnif edilmeleri olsa gerek. Abdülhamit, Enver Paşa, Mustafa Kemal, Vahdettin ve daha birçok tarihi figür, ya tapma derecesinde yüceltiliyor, ya da ölçüsüzce tahkir ediliyor. Tarihi şahsiyetlere tarihin aydınlığında bakmak yerine, futbol takımı tutar gibi fanatikçe yaklaşılıyor, “öldüresiye sevmek” ile “öldüresiye nefret” arasında her biri yanlı, yanlış ve eksik değerlendiriliyor.
İsmail Enver Paşa kuşkusuz İttihat Terakkici’dir, dağa çıkmıştır, Sultan Abdülhamit’i tahttan indirmiştir, darbecidir, Sarıkamış’ta mağlup olmuştur; ama aynı Paşa, Meşrutiyetin yeniden ilanını, Anayasa’nın yeniden yürürlüğe girmesini sağlamış, Edirne’yi Bulgar’dan almış, Trablusgarp’ta savaşmış, Çanakkale ve Kutül Amare zaferlerini kazanmış, Türk dünyasını Rus işgalinden kurtarmak amacıyla Türkistan dağlarında ordu kurmuş, ordunun en önünde, atının üzerinde Ruslarca şehit edilmiştir.
Bütün bunlar bir yana, Enver Paşa’nın şehit olduğunda sadece 42 yaşında olması bile kendisine ilgi, hatta hayranlık duyulması için yeter sebeptir. Enver Paşa, 42 yıla, “Hürriyet Kahramanlığını”, “Edirne Fatihliğini”, Trablusgarp direnişini, Berlin ateşemiliterliğini, 33 yaşında Genelkurmay Başkanlığını, Harbiye Nazırlığı ve Başkumandan Vekilliğini, 36 yaşında orgeneralliği, Çanakkale Zaferi’ni, Kutül Amare zaferini, Basmacılar mücadelesini sığdırmıştır. Sarayın damadıdır ama Trablusgarp’ta, Edirne’nin fethinde, Sarıkamış’ta, Çanakkale’de cephenin ortasında, Tacikistan dağlarında atının üzerinde ordusunun en önündedir. Bu 42 yıla aynı zamanda 3 uçak kazası sığdırmış, Kudüs ve Medine’yi ziyaret etmiş, Balkan dağlarını karış karış dolaşmış, Berlin’den Moskova’ya, Tiflis’ten Bakü’ye, Buhara’dan Pamir Dağları’na kadar durmaksızın hareket etmiş, bütün bu meşgale arasında da, “Naciyem, Ruhum, Efendim” hitaplarıyla eşine en güzel aşk mektuplarını aksatmadan yazmıştır.
İstiklal şairi Mehmet Akif, Enver Paşa’nın en yakın dostlarındandır. Öyle ki, Paşa, Mehmet Akif’i, Arap kabilelerini ikna için Hicaz’a, Necid Çölleri’ne özel görevle göndermiş; Mehmet Akif Çanakkale zaferi müjdesini çölde bir istasyonda bizzat Enver Paşa’nın telgrafıyla öğrenmiş, Çanakkale Destanı’nı da o gece, çölde yazmıştır.