Yaklaşık 250 yıldır devam eden çarpık Batılılaşma ve modernleşmeye karşı Türkler ve Kürtler birlikte direndiler. 250 yıl sonra, Anadolu topraklarında hala ezan okunuyorsa, hala camiler dolup taşıyorsa, topraklarımız hala İslam toprağıysa, milliyetimiz bir ise, bu, Türklerle Kürtlerin ortak direnişinin eseridir.
Çoğu zaman da zorbalıkla ilerleyen çarpık Batılılaşma ve modernleşme Türklere epeyce kayıp verdirdi; ama Kürtler, coğrafya avantajını kullanarak, geleneklerine sıkı sıkıya tutunarak, medreselerini muhafaza ederek, mollalarını el üstünde tutarak, Türklere nispetle daha az zayiat verdiler.
Türkiye bölücü terörün şiddet boyutuyla 33 yıldır mücadele ediyor. Bu terör, bu şiddet elbette bitecek. Ancak, terörden ve şiddetten daha yıkıcı bir tehlike hem Kürtleri, hem Türkiye’yi tehdit ediyor: “Apoculuk”, tıpkı Kemalizm gibi, Kürtleri hızla ve son derece tehlikeli biçimde çarpık Batılılaşma ve modernleşme bataklığına sürüklüyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkler ve Kürtler birlikte kurdular. İnkar, red ve asimilasyonu, sadece Kürtler değil, Türkler de iliklerine kadar hissettiler. Direnişi, mücadeleyi birlikte verdiler. İnşallah, Türkler ve Kürtler, ebediyyen bu topraklarda bir ve beraber olarak yaşayacaklar. Ne terör, ne şiddet, ne de Batı’nın sinsi oyunları Kürtleri Türklerden koparamaz. Lakin, çarpık Batılılaşma ve modernleşmenin getireceği bir sekülerleşme, Kürtleri duygusal olarak Türklerden koparabilir ve felaket de işte asıl o zaman başlar.
Arapların ve İranlıların birbirlerine düştükleri bir çağda, Türkler ve Kürtler, önce Nurettin Zengi’nin, ardından Selahattin Eyyubi’nin komutasında muhteşem bir güç olmuş, coğrafyamıza bin yıl sürecek barışı getirmiş, Kudüs’ü de bu sayede fethetmişlerdi.
Bugün de, coğrafyamızın yegane umudu Türklerle Kürtlerin ittifakı. Belki de bunu gördükleri, bu ittifaktan korktukları için, Batılılar, Kürtleri Türklerden uzaklaştırma yolunda her yönteme başvuruyorlar. Şiddetin yapamadığını ve yapamayacağını, en güçlü tutkalımız olan inancımızı yıpratarak başarmaya çalışıyorlar.