Dava siyaseti davadan beslenir. Siyasetin çerçevesini dava çizer, ilkelerini, sınırlarını dava belirler. Siyasetin dili, üslubu, yöntemi davadan şekillenir.
Dava ile siyaset ilişkisindeki en büyük tehlike, siyasetin, hep kazanmak hırsıyla, ya da hep zirvede kalabilmek kaygısıyla davadan uzaklaşmaya başlamasıdır.
Hep kazanmak isteyen, hep zirvede kalmak isteyen siyaset “zaferle değil seferle mükellefiz” düsturunu yitirir. Bir düstur çiğnenince, mutlaka yeni bir tane daha çiğnenir.
Siyaset eğer davadan uzaklaşmaya başlarsa, ilkeler kaybolur, sınırlar esner, dil, üslup, yöntem değişir. Siyaset davadan uzaklaşırsa merkeze yürür; merkeze yürüdükçe sağcılaşmaya, çürümeye, çürütmeye doğru yol alır. Bundan sonrası, geçmişte defalarca görüldüğü gibi, hezimettir.
Siyasetin davadan uzaklaşması davanın izzet ve şerefine halel getirmez. Lakin dava adamının boynunu yere eğer, imkânları heba eder, umutları söndürür. Siyasetin davadan uzaklaşması, geride onarılması yıllar alacak enkaz bırakır. Siyasetin davadan uzaklaşıp çürümeye başlaması yapılan onca güzel işi örter, unutturur, hatırayı bile kirletir.
Siyasetin yanaşması, yağmacısı, kemirgeni çoktur; doğaldır, doğasındandır. Siyasetin ana omurgası dava oldukça, siyaset, dava adamlarının elinde muhafaza edildikçe yanaşmalar, yağmacılar, kemirgenler kenarda köşede asalak gibi durur. Siyaset davadan uzaklaşmaya başlarsa, işte o zaman kurt bünyeye sızar; dağdan gelen bağdakini kovmaya, davayı ve dava adamını tasfiyeye, omurgayı felç etmeye başlar. Çürüme erkenden fark edilmezse önüne geçilemez. Bir bakmışsınız siyaset başka bir şeye dönüşür. O zaman siyasetin davayla irtibatı da biter, kendisi de biter.