Bir Amerikan dizisinde şahit olmuştum: Kadın, çocuğunun 18’inci doğum günü töreninde kocasına çocuğun babasının o olmadığını itiraf ediyordu. Bu sahneyi seyredenlerin epey bir kısmının, kadının ne kadar iffetsiz olduğunu, guguk kuşu misali adama çocuğu 18 yıl boyunca nasıl büyüttür-düğünü değil de, kadının ne kadar dürüst olduğunu, Batılıların bir yalanı “uzun süre” muhafaza edemediklerini, yalanla yaşayamadıklarını, er ya da geç itiraf ettiklerini, birbirlerine karşı çok açık, çok dürüst olduklarını, dobra dobra özür dilediklerini düşündüklerine ve hatta hayran kaldıklarına eminim.
Batılılar bu konuda gerçekten mahirler. Her türlü insanlık dışı eylemi yaparlar, yapanları teşvik ederler, uzaktan keyifle izlerler; iş işten geçtikten, işlem tamamlandıktan sonra ellerini yıkar, “içtenlikle” özür diler ve kenara çekilirler.
1995 yılında, Sırplardan kaçan on binlerce Boşnak, Birleşmiş Milletler’in “güvenli bölge” ilan ettiği Srebrenitsa’ya sığındılar. Miladiç ve Karadziç komutasındaki Sırp teröristler, Hollandalı “barış gücü” askerlerinin gözü önünde, hatta onların da desteğiyle, 11 Temmuz’da soykırım yapmaya başladılar. Sadece birkaç gün içinde sayısı bugün dahi tam...