“Ya istiklal ya ölüm”, “olmak ya da ölmek”, “şehadet ya da esaret”…
Aziz milletimizin tarih boyunca bu seçeneklerle karşı karşıya kaldığında nerede durduğunu çok iyi biliyoruz.
Sadece son 100 yıl içinde Kurtuluş Savaşı’ndan Kıbrıs Harekâtına, terörle mücadeleden 15 Temmuz kalkışmasına kadar binlerce vatan evladı düğüne gider gibi şehadete yürüdü. Vatan için, millet için, memleket için gözlerini dahi kırpmadan canlarını feda ettiler. Bugün de, yarın da, bu milletin her bir ferdi ülkesi için canını seve seve vermekten kaçınmaz, kaçınmayacaktır.
Ancak meseleyi sırf hamaset çerçevesinde ele almak bizi hem milleti doğru analiz etmekten alıkoyar hem de gerçeklikten uzaklaştırır.
Millet, 2 uç seçenek arasında kaldığında doğru olanı seçmekte tereddüt etmez, etmeyecektir; lakin yine aynı millet, 2 uç seçeneğin, en son seçenekler olmasını da ister.
Yani millet şunu söyler: “İstiklal ve ölüm”, “olmak ve ölmek”, “şehadet ve esaret” tercihleri arasında kaldığımda tabii ki istiklali, var olmayı, şehadeti tercih ederim. Ama beni bu tercihler arasında bırakma. Çalış, çabala, gayret et, sorunu çöz ve işi bu tercih noktasına taşıma. Ben meseleyi çözmek için canımı...