Her şeyi bilen çok adamımız var. Her konuda konuşabilen, her meselede söz söyleyebilen, futboldan uluslararası ilişkilere kadar her alanda ahkam kesebilen malumatfuruş çok “uzmanımız” var. “Ne iş olsa yaparım abi” tadında çok allameye sahibiz. Ama tek bir şeyi, bir konuyu, bir alanı bilen, hem de derinlemesine, bütün efradıyla, bütün ağyarıyla bilen çok az adamımız var.
Örneğin, “konuşulan dilleriyle, etnik yapısıyla, inançlarıyla, tarihi, kültürü, ekonomisi, güncel meseleleriyle Hindistan’ı çok iyi biliyor, uzun yıllar da Hindistan’da yaşamış” diyebileceğimiz kaç kişi var? Afganistan, Pakistan uzmanı diyebileceğimiz kaç adamımız var? Rusça bilen çoktur ama, Rusya’yı bilen kaç tanedir? Ya Çin? Ya Myanmar? Balkanlar’ı, Kafkasya’yı, Türk Dünyası'nı, Ortadoğu’yu, hatta Filistin meselesini, güncel gelişmelerin ve sloganların ötesinde okumuş, öğrenmiş, yaşamış ve anlatacak kaç elemanımız var?
İngiltere için “toprakları üzerinde güneş batmayan imparatorluk” denir. Doğrudur. Doğuda Yeni Zelenda’dan Batı’da Falkland adalarına, hatta Kanada, hatta Alaska’ya kadar dünyanın neredeyse yarısı bugün bile İngiltere’nin etkisi altındadır. İngiltere bunu sırf askeri gücüyle başarmamıştır. İşgal edip sömüreceği ülkelere önceden dilbilimciler, antropologlar, sosyologlar, arkeologlar göndermiş, yıllarca o toprakları çalışmış, ajanlarını yerleştirmiş, üretilen bilgiyi ordusunun hizmetine sunarak işgale başlamıştır. Arapça'yı Araplar kadar iyi konuşan, hem de tüm lehçeleriyle konuşan Lawrence, bu tür uzmanlardan sadece bir tanesi ve sadece en meşhurudur.
Türkiye’nin hiçbir ülkeyi işgal gayesi yok. Sömürü ne tarihimizde var, ne de dış politika hedeflerimiz arasında. Ancak, eğer bir ülkeyle, bir bölgeyle iyi ilişkiler kurmak, dostluğu, barışı artırmak, ticaret hacmini yükseltmek istiyorsak, “yumuşak güç” denilen dil, kültür, yardımlaşma faaliyetlerini yaygınlaştırmak istiyorsak, “adama”, daha çok “adama” ihtiyacımız var.
Şimdi bu meselede de bir tayfa çıkıp “15 yıldır ülkeyi yönetiyorsunuz, adam yetiştirseydiniz” diyecektir. Maalesef, “adam” kıtlığı ve “sığlık” en çok da muhalefette tecessüm ediyor. “Adam yetiştirmek” 15 yıllık değil, 150 yıllık bir meseledir. “Adam yetiştirmek” uzun soluklu bir projeksiyon, planlama, vizyon ve gelenek meselesidir. İngiliz bunu asırlardır yapıyor; ABD bunu kurulduğu günden beri icra ediyor.
O kadar ki, çuvalla masraf yapıp Batı’ya “eğitim alsınlar” diye gönderdiğimiz talebeler, orada Türkiye, ya da İslam Dünyası çalışıp, Batı için ürettikleri, Batı’ya hizmet edecek bilgiyi Batı’da bırakıp dönüyorlar. Doğu’ya burun kıvıran entelijansiya ve akademyamız, Batı’ya kendisini sağdırıyor.