Art arda zafer kazanmanın yol açtığı yersiz öz güven ve rehavete “zafer hastalığı” deniliyor.
“Zafer Hastalığı” kavramını terminolojiye 2. Dünya Savaşı’nda Japonlar kazandırmış. 1941’deki Pearl Harbour baskınından sonra Japonlar Pasifik’te girdikleri her muharebede galip gelmişler. Sürekli kazanıyor olmak, Japon komutanlarında rehavete yol açmış ve 1942’deki Midway Savaşı’nda çok ağır bir hezimete uğramışlar.
Tarihte epeyce bir zafer hastalığı vakası var. Örneğin Moğollar bütün Asya’yı, Avrupa’nın yarısını, Anadolu’yu işgal ettikten sonra Ortadoğu’ya yönelmişler. 1258’de Hilafetin merkezi Bağdat’ı almış, rivayete göre 2 milyon 300 bin insanı kılıçtan geçirmişler. Dicle’nin günlerce kızıl aktığı, Bağdat Kütüphanelerinin haftalarca için için yandığı söylenir. Oradan Suriye’ye ardından Mısır’a yönelmişler. Yenilmez bir orduya kumanda etmenin verdiği kibir ve rehavetle ilerleyen Ketboğa’yı, Ayncalut’ta, Memlük Sultanı Kutuz ve komutanı Baybars durdurmuş. Durdurmak ne kelime, Moğol ordusunu darmadağın etmişler. Ayncalut Savaşı tarihin akışını değiştirmiş, Moğol...