Uzun zamandır beklediğimiz şey gerçekleşti. Kar, önce serpiştirmeye, ardından lapa lapa yağmaya başladı. Her yer, temiz bir kalp gibi, bembeyaz oldu.
Bu ne güzellik! Gözlerimiz şenlendi. İçimiz tazelendi. Gönlümüz temizlendi.
“Şiir gibi” derler ya, işte tam öyle...
Kar deyince, ilk olarak, aklıma Ahmet Muhip Dıranas gelir. Onun, o meşhur, Kar isimli şiirinin ilk dizesini hatırlarım: “Kardır yağan üstümüze geceden.”
Hazır başlamışken, devam edelim. Kar şiirinden, bir dize daha paylaşalım: “Beyaz dokusunda bu saf rüyanın.”
Şairin ‘beyaz doku’ dediği, kış mevsimidir, kardır. Saf rüya, dünyayı dışarda tutmaktır. Daha açık ifade edelim: Kar, bir sığınaktır. Dünya ile aramıza mesafe koymamıza bir vesiledir.
İstanbul’un yanı sıra Anadolu’nun birçok şehrinde, karın yerden yüksekliği bir hayli artmış durumda. Öyle ki kar beyazı, tek hâkim renk olarak karşımıza dikiliyor. Ziya Osman Saba’nın Beyaz isimli şiirindeki ifadesiyle: “İçimin dört duvarı bembeyaz badanalı.”
Kar, bazı bölgelerde, devrilmiş ağaç misali, yolları kesti. Şehirlerimiz daha sakin, insanlarımız daha uslu oldu. Evler, yuvaya dönüştü. Önemi arttı.
Gökten beyaz haber geldikçe; kış bilgimiz tazelendi. Sosyal medyaya, memleketin birçok yerinden; kar fotoğrafları ve kış manzaraları yağdı, yağıyor.
Kar, yükseklerde ve tenhalarda daha rahat ediyor. Beyaz bir sessizliğe dönüşüyor. Kimse onunla uğraşmıyor, gedik açmıyor.