Dönemin Amerika Başkanı Thomas Woodrow Wilson’a, Türkiye’ye atanacak büyükelçinin kim olacağı sorulur. Wilson şu cevabı verir: “Türkiye diye bir devlet yok ki, elçi göndermeye ihtiyaç olsun.”
Geride kalan bunca yıla rağmen, Amerika’nın Türkiye’ye bakışı değişmemiştir. Halen, Türkiye’yi yok saymaya devam etmektedir. Çok geriye gitmeyelim: Irak’ın işgali ve Süleymaniye şehrindeki askerlerimin başına çuval geçirilmesini örnek gösterelim.
Bir örnek daha: Türkiye Cumhuriyeti, Amerika’dan, güneyimizde yuvalanan bölücü terör örgütü ile mücadele etmesini bekliyor. Amerika, tüm ısrarlara rağmen, PKK/YPG’ye hiçbir müdahalede bulunmuyor. Aksine her türlü silah ve lojistik yardımı yapıyor. Onlar da bölgedeki Türkmenler ve Sünni Müslüman Araplarla uğraşıyorlar.
ABD’li yetkililer, sürekli şunu söylüyorlar: “Önce DAEŞ’i ve El Kaide’yi halledelim, sonra PKK/YPG konusunda gerekeni yaparız.” Şimdi, biraz da “gereğini yapmak” sözünün ne anlama geldiğine bir bakalım.
Irak’ın işgalinden sonra, Kerkük’te Türkmenlerin lehine olan nüfus yapısı değiştirildi. Siyonist destekli Barzani, Kerkük’ü, İsrail kuklası devletin bir parçası haline getirmek istiyor. Bir başka Türkmen şehri olan Telafer’deki kardeşlerimizin durumu da ortada. Birçoğu şehirlerini terk etmek zorunda kaldılar. Geride kalanlar ise katliamlarla baş başalar.
Şu bir gerçek: Amerika’nın “DAEŞ ve El Kaide’yi hallettikten sonra PKK/YPG konusunda gerekeni yapacağını” ifade etmesi, Kürdistan’ın kurulmasından başka bir mana taşımıyor.