Yeri geldikçe İslâm Birliği’nden bahsediyor, “Müslümanlar kardeştir” diyoruz. Şikayetçi değiliz, iyi yapıyoruz. Ne var ki tarihte ve günümüzde karşımıza çıkan örnekler, ümitlerimizi kırıyor, bizi karamsarlığa sevk ediyor.
Geçmişin bize söylediği şudur: Müslümanlar, Hıristiyan ve Yahudilerle bir kere savaşmışlarsa, kendi aralarında üç kere, beş kere savaşmışlar.
Uzaklara gitmeye gerek yok. Kendi topraklarımızdan örnekler verelim.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kuşattığı zaman, karşısında sadece Hıristiyanlar değil, Şehzade Orhan liderliğindeki Türkler de vardı. Osmanlı Ordusu İstanbul’u fethederken, sadece Bizans surlarını ya da Haliç’e gerilen zincirleri değil, kardeşlerinin kibir ve hırslarını da aşmak zorunda kalmıştır.
Osmanlı ne zaman Avrupa’ya sefere çıksa, ya Karamanoğulları’ndan ya da İran’dan bir saldırı olmuş. Buna karşılık, İran zayıf düştüğünde, Osmanlı’nın toprak talepleri olmuş.
Çemberi biraz genişletelim.
Endülüs’ü İslam toprağı olmaktan çıkaran, Hıristiyan ittifakı değil, oradaki Müslümanlar arasındaki rekabettir. Endülüslü Müslümanlar, önce kirli hesapların sonrasında da Hıristiyanların tuzağına düştüler.