Lozan, imzalandığı günden beri, tartışılan bir anlaşmadır. Bu anlaşma kimine göre zafer, kimine göre büyük bir hezimettir. Kimi Anadolu’yu kurtardık diye sevinir. Kimisi de Hatay, Musul, Kerkük, Adakale, Adalar, Batum ve Batı Trakya gibi önemli mevzileri kaybettiği için üzülür. Lozan’dan sonra hilafet müessesesinin kaldırılması ve Batı yanlısı uygulamaların artması, üzüntünün diğer sebepleridir.
Bu husus biraz beklesin, biz devam edelim.
Lozan Antlaşması imzalandıktan sonra kürsüye çıkan İngiliz heyeti başkanı şunu söyler: “Artık dünya barışından söz edebiliriz.” İngilizler başta olmak üzere Avrupa devletlerinin ‘dünya barışı’ dedikleri şey, Müslüman Türklerin dünya siyasetinden saf dışı edilmesidir. Aksi söz konusu olsaydı, İkinci Dünya Savaşı patlak vermezdi. Milyonlarca insan Batılıların hırsına kurban edilmezdi.
Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Lozan, Türklerin Anadolu’ya hapsedilme projesiydi. İsmet Özel’in ifadesiyle; Lozan’da, Türk heyetine, “Ver dinini, al vatanını” denilmiştir. Ne yazık ki, bunu başardılar.
Türkler, Lozan’da, attıkları imza ile dünya siyasetine yön verme idealinden vazgeçtiler. Büyük devlet ve büyük millet olma planlarını iptal edip, sekiz asır önce, başladıkları noktaya geri döndüler. Başladıkları noktaya, yani Anadolu’ya razı oldular.
Bu yüzden, Batum Misak-ı Milli sınırlarımızda olmasına ve garantör devletlerden biri olmasına rağmen, Gürcistan ile Acara Özerk Cumhuriyeti arasında yaşanan krizde Türkiye’nin adı bile anılmamıştır.