Bize şunu soruyorlar: “Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Somali’de, Katar’da ne işimiz? Neden, oralarla bu kadar ilgileniyorsunuz?”
Soru bu olunca, cevap şu oluyor: İlgilenmekten ziyade, kayıtsız kalmıyoruz, kalamıyoruz. Dün Afganistan, Bosna ve Kosova’da ne işimiz vardıysa, bugün de oralarda o işimiz var.
Bizler, aynı coğrafyanın benzer insanlarıyız. Oralar ile buralar arasında kayda değer bir fark yok. Aramızdaki sınırlar, tarih ve hakikat ile örtüşmüyor. Galip devletler cetvelle çizdikleri sınırlarla; aileleri bölüp, akrabaları ayırdılar. Meyveyi değil, insanı.
İşte, bu yüzden: Halep, İdlib, Menbiç, Celabrus veya Bab’da meydana gelen her gelişme memleketimizi derinden etkiliyor. Musul, Kerkük, Erbil, Sincar, Süleymaniye veya Telafer’de oluşan her boşluk bizi yakından ilgilendiriyor.
Neticede, ortak kader diye bir şey var. Bu topraklarda olan biteni görmezden gelip, “Biz ne?” diyemiyoruz. “Bana ne Amerika’dan” diyebiliriz ama “Bana ne Suriye’den” veya “Bana ne Irak’tan” diyemeyiz.