Ayşe Arman Hürriyet Gazetesi

Bu yazın en önemli keşiflerinden: 'Bodrum’un Mezecisi'

ARTIK yavaş yavaş Bodrum’dan ayrılıyorum, yazabilirim. Biraz daha kalacak olsam yazmam. Valla öyle. Çünkü gidip, deneyip, ne kadar iyi olduğunu anlayıp, oraya dadanacaksınız, haklısınız da... Bodrum...

20 Temmuz 2017 | 384 okunma

ARTIK yavaş yavaş Bodrum’dan ayrılıyorum, yazabilirim. Biraz daha kalacak olsam yazmam. Valla öyle. Çünkü gidip, deneyip, ne kadar iyi olduğunu anlayıp, oraya dadanacaksınız, haklısınız da...

Bodrum Bitez’de minicik bir dükkân. Süssüz püssüz. Öyle minimalist, havalı filan değil ama tertemiz. Girdiğinde meze görüyorsun. Sadece meze! Sıra sıra, 40’a yakın meze cam tezgâh arkasında duruyor. Ama ne mezeler!... İnsan çıldırıyor. “O da olsun, bu da olsun, şundan da biraz, ay şu da varmış...” diyorsun ve kendinden geçiyorsun. Üç boy kap var, ne kadar istiyorsan o kadar veriyorlar.

Daha alırken, rakı ve şahane bir sohbetle onları bir güzel mideye indirdiğini hayal ediyorsun, öyle de oluyor.

Ben bu yaz defalarca aldım ve fonda caz çalan bu mezeciyi çok sevdim. Ve sonra öğrendim ki yine kadınlar! Ne varsa kadınlarda var! Yaşasın kadınlar! Gururla, küçük esnaf Çağlan Tütüncüoğlu’nu sizinle tanıştıyorum...

Yedi düvele nam salmış durumdasınız! Millet sizin mezelerle eş-dost ağırlıyor... Hatta “kendim yaptım” diye yutturanlar var. Ne diyorsunuz?

- Çok hoşuma gidiyor. Gelenler bir şekilde annesinin, anneannesinin lezzetini bulduğunu söylüyor. Bu da beni çok mutlu ediyor. Çünkü meze, söylemesi kolay ama yapması zor bir şey. Çünkü usulü olan bir şey...

Peki siz anneanne usulü meze yapmaya nasıl başladınız? Nedir sizin hikâyenizi?

- Ben aslında içmimarım. Ama hayatta ne yaparsam yapayım, yaptığım işi iyi yapmaya çalışan biriyim çünkü ailemden öyle öğrendim.

Anne-baba neci?

- Annem eczacı, babam hukukçu. Annemin soyu Köprülülere dayanan bir aileden geliyor, İstanbullu. Bir tarafı da Makedon göçmeni. Babamın da bir tarafı Çerkez, bir tarafı Bolulu. Bu insanlar Cumhuriyet döneminin iyi eğitilmiş insanları ve hakikaten bir sürü şeyi kimyasıyla biliyorlar. Ben kendimi bildim bileli bizim ailede sıkı bir yemek kültürü vardı, hiç kalkmayan sofralar olurdu, hep insanlar ağırlanırdı. Annemin bir eczanesi vardı. Eczanede satılan kolonya bizim evin kilerinde yapılırdı. Salataya sıkılan limon, o alkol variline atılırdı. Bir yandan da evde lakerdalar, tarhanalar yapılırdı. Böyle bir ortamda büyüdüm. Bizde hep kalabalık sofralar, hep misafirler oldu. Evde hiçbir şey olmasa bile bir şeyler yaratılırdı. Ben mesela “elbasan tava”yı evde yedim, “macar kebabı”nı da. 70’li yıllarda bize Ayvalık’tan zeytinyağı gelirdi, Tokat’tan elma sirkesi. Çocukken Anadolu’yu da gezdirdiler bize. Onlar birbirine âşık, Cumhuriyet dönemi eğitimi almış, zevkle aile kurmuş insanlardı. Biz de onların çocuklarıyız...

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ne kadar kaçarsak kaçalım bir gün kendimizi annemize benzerken buluruz! 15 Eylül 2019 | 697 Okunma Bugün vizyona giren ‘Kız Kardeşler’ filminin yönetmeni Emin Alper: Erkekler, kadınları dizginleyemediklerini anladıkları noktada onları öldürüyorlar! 13 Eylül 2019 | 242 Okunma Hepimize örnek olsun 12 Eylül 2019 | 351 Okunma Yazıklar olsun! Masum bir can daha gitti 11 Eylül 2019 | 176 Okunma Rap’çiler susmadılar! 10 Eylül 2019 | 508 Okunma