Ayakta alkışlıyorum Özlem Kaymaz’ı... Ne aldığı kupalar, ne Türkiye birincilikleri ne de Türkiye güzelliği... Oğlu Daniel için verdiği mücadele her şeyi ama her şeyi solda sıfır bırakır. Bence dudak uçuklatan bir hikâye. Aynı zamanda insana müthiş umut veriyor. Hepimizin içinde bu güç var. Öyle diyor Özlem. Ben artık aradan çekileyim, sizi Özlem’le baş başa bırakayım...
Özlem Kaymaz... Sen bir kahramansın. Koşulsuz sevgiyi bize senden
daha iyi kimse anlatamaz...
- Teşekkür ederim.
Hadi en başa dönelim. Senin hikâyen ne? Nasıl bir ailede doğdun?
- Mutlu bir ailede. Bir kız kardeşim var. Dört kişilik çekirdek bir aile. Yazları Avşa Adası. Özgür bir çocukluk. Denizin, doğanın içinde büyüdüm. Kendinden iki boy büyük bisiklete binmeye çalışan, oynayan, koşturan, zıplayan bir çocuktum. Biraz da erkek Fatma’ydım. Bir ara baleye merak sardım, sonra saçlarımı kısacık kestirip yüzücü oldum. Haftada altı gün antrenman, sonra Türkiye şampiyonlukları. Yıllarca kırılmamış rekorlar kırdım.
Vay be!
- Evet, spora yatkındım. Dört-beş sene yüzdükten sonra sörf
girdi hayatıma. Bir sene sonra rüzgâr sörfünde Türkiye şampiyonu
oldum. Arkasından 16 yaşındayken Hollanda’ya, Dünya Şampiyonası’na
gittim.