Çağan Irmak'ı seviyorum. Filmlerini, anlattığı hikâyeleri seviyorum. Hayattaki duruşunu seviyorum.
Onunla buluşmaya koşa koşa gittim. Bir de Seferihisar’ı hiç
görmemiştim. Davet etmiş, “Gel, annem sana yaprak sarması yapacak!”
demiş. Kaçar mı? Kaçmaz.
O, kendi kafasına göre takılan bir adam. Hiçbir gruba ait değil.
Çatır çatır ne hissediyorsa söylüyor, yazıp çiziyor, çekiyor. En
son orman yangınları için şahane bir şey yaptı. “Evladın için bir
ağaç dik” diye bir hareket başlattı. Sivil bir hareket, bir halk
hareketi. İnşallah çığ gibi büyür.
Hepiniz n’olur bütün bu olan biten rezilliğe inat, ağaç dikin,
birer, ikişer, üçer, hatta beşer tane...
Bir fotoğraf çekin ve bu hashtag’le (evladınıziçinbirağaçdikin)
sosyal medyada paylaşın.
Dedi ki bana: “Sığacık’a kalenin oraya gel, ben seni motorla
alırım!” Aldı ve eve götürdü, ailesiyle tanıştırdı. Annesi ve kız
kardeşi de en az onun kadar tatlıydı. Anne minicik, dünyanın en
güzel yemeklerini yapıyor, herkese yediriyor ama kendisi bir dakika
yerinde durmuyor.
Hürriyet
Nasıl sahiciler anlatamam. Bir de komikler. Asla ‘ünlü yönetmen’
durumları yok. Çağan orada ‘bizim oğlan’. Çok hayalciymiş küçükken,
sürekli bir şeyler anlatırmış, karşısındakine baygınlık
geçirtinceye kadar, hepsi artık anlatmıyor, film yapıyor diye pek
mutlular!
İnceden inceye dalgalarını geçiyorlar, çok da iftihar ediyorlar.
Annesi, balkondaki asma yapraklarından sarmıştı sarmayı,
parmaklarını yersiniz, enginar rüya gibiydi. Bahçedeki domatesleri
yedik. Bir ara karpuz kestik. Şahane kahveler içtik. Ev zeytin
ağaçlarıyla çevrili. Toprak pek bir bereketli, anne Nurhal Teyze
diyor ki, “Bak karpuz çekirdeklerini buraya atıyorum,
çıkıveriyorlar!”