Akademisyen Umut Özkırımlı ve geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz 5 yaşındaki kanser hastası minik Lucca’nın acı hikâyesi
Hepimiz minik Lucca için seferber olduk. Küçük çocuklar kanserden ölmesin istedik. Lucca, dünyadaki tüm yeni nöroblastom tedavilerini gördü. Bir savaşçı gibi direnmeye çalıştı. Ama olmadı! Annesinin, babasının kollarında can verdi... Umut Özkırımlı’yla dün başlayan röportaj bugün de devam ediyor...
Lucca, ölümü biliyor
muydu?
Evet. Bir gece annesine, “Ben ölecek miyim?” diye sormuş. Biz yalan
söylemiyorduk ona. Ama “Evet, öleceksin!” de denmez. Erica,
sorusuna soruyla cevap vermiş. “Niye? Ölmekten korkuyor musun?”
Lucca da “Ölmek sıkıcı, yaşamak eğlenceli!” demiş. Konuyu
geçiştirmişler. Ama insanın duyunca içi parçalanıyor tabii. 5
yaşındaydı ama anlıyordu ters giden bir şeyler olduğunu. Herkesi
yanında istedi o son günlerde. “Nene neden gelmiyor?” dedi. “Oğlum,
nene hasta, Türkiye’de” dedim. “E tekerlekli sandalyeye binsin,
gelsin!” dedi. Annem de geldi. Bir keresinde, “Kanımdaki bilmem ne
artmazsa ölmez miyim?” dedi. Ağlamaya başladı. Bağırarak bir ağlama
değil, pasif bir ağlama. “Ama biliyorsun oğlum değil mi” dedim.
“Mama ve baba hep yanında olacak. Sonuna kadar...” Tabii diyemedim,
“Ölmek bir eşik, oraya kadar seninleyiz ama sonra... Sonrasını
bilmiyoruz... Bir daha birleşir miyiz, bir daha görür müyüz
seni?”
İnsan isyan etmez mi?
Duvarları yumruklamaz mı? Öfke krizlerine kapılmaz
mı?
Hepsini yapıyorsun. Daha neler neler. Ağlamaktan yüzümün şiştiği
noktalara geldim, Acil’e kaldırıldım, sakinleştiriciler verildi...
O yaşarken devam etmek zorundasın. Orada zaten bir seçenek yok. Ama
öldükten sonra hiç bir şeyin anlamı kalmıyor. Güçlü olmanın da,
yaşamanın da! Niye yaşayacağım ki ben? Artık hiçbir şeyin eskisi
gibi tadı yok. Hayat anlamsız. Aşk anlamsız... O başarılar
maşarılar, hepsi hayatı anlamlandırmak için yaptığımız şeyler. Beni
babalığa hazırlayan İskender Savaşır’dı. Onun danışanıydım.
Ahbaptık da aynı zamanda. İskender, Lucca’dan bir ay önce gitti
kanserden. Ama babamın ölümü dahil hiçbir şey Lucca kadar koymadı.
Bu, bambaşka bir şey...
DİRENECEĞİM
Çektiğim acı anlatılır gibi değil. Ama Lucca’ya ihanet edemem. Eğer
Lucca, gerçekten benim içimde yaşıyorsa ya da bana öğrettikleri
içimde yaşıyorsa, böyle bir şey varsa... Direneceğim.
47 YAŞINDA SIFIRDAN BAŞLAMAK ZORUNDAYIM
Lucca, benim için aidiyetti. Ben baba olmayı planlamadan baba
oldum. Kaza sonucu. Ama annesiyle ayrıldık. Her şeyi denedim, çift
terapisine gidelim dedim, gittik. Yine de aile olamadık. Erica
istemedi. Oğlumuz hasta olunca da yoldaş olduk...
İsveç çok güzel, devlete filan lafım yok ama orası benim yaşayabileceğim bir yer değil. Ben Lucca için kaldım. Hayatımın anlamıydı. Şimdi hayatımın anlamını kaybettim. 47 yaşındayım. Sıfırdan başlamak zorundayım ve hiçbir şeyim yok. Annesinin yaşadığı acıyı azımsamıyorum ama görece olarak ailesi yanında ve iki senedir birlikte olduğu çok mutlu bir ilişkisi var, tekrar çocuk sahibi olmayı deniyorlar. Mutlaka bir çocuğu daha olmalı. Muhteşem bir anne çünkü...