Donanmanın altın çocuğuydu... Üç ay önce oğlu vefat etti, geçen hafta da kendisi... Bu ülke nice evladını yedi biri de Örnek Amiral’di…
Büyük bir trajedi, büyük bir haksızlık.
Tarifi olmayan bir vefasızlık...
Ve her şey, hepimizin gözü önünde yaşandı.
Önce üzerinde oynanmış, bölümler eklenmiş, sözde darbe
günlükleri ortaya çıktı. Donanmanın altın çocuğu, darbecilikle
suçlanıp itibarsızlaştırıldı. Acı, üzüntü... Önce günlükleri
satmakla suçlanan oğlu kanserden gitti. Geride yeni doğmuş
ikizlerini bıraktı. Üç ay sonra, geçen hafta da Örnek Amiral’i
uğurladık.
İnşallah öteki dünya diye bir şey vardır, baba-oğul buluşmuş ve
huzur bulmuşlardır.
Evet, mahkeme sonucunda her şeyin kumpas olduğu ortaya çıktı.
Ama ateş de düştüğü yeri yaktı. Bir aile darma duman oldu.
Örnek Komutan’ın en yakınlarından, Cem Gürdeniz’le konuştum
bugün.
O da donanmamızın bir dolu başarısına fiili katkısı olan,
Atatürkçü bir askerdi.
Ama Balyoz kumpasından sonra onun da hayatı tamamen
değişti.
Son görevi olan Deniz Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanı iken
2010’da Balyoz Davası kapsamında tutuklandı. Bir ay sonra hapisten
çıktı ancak 10 ay sonra, bu kez toplu tutuklamalar sonucu 3.5 yıl
sürecek bir esaret dönemi yaşadı.
30 Ağustos 2012’de Hasdal Cezaevi’ndeyken, Orgeneral Necdet
Özel ve Oramiral Murat Bilgel’in imzalarını içeren, hukuka aykırı
bir Yüksek Askeri Şura kararlarıyla, çok sevdiği bahriyeden emekli
edildi.
Balyoz Davası’nda savunma yapmadı.
18 yıl hüküm giydiği duruşmada son sözü sorulduğunda, mahkeme
heyetine ‘’Bu mahkemeyi tanımıyorum’’ dedi. Hâlâ bunun onurunu
yaşıyor.
Sonrasını hepiniz biliyorsunuz, haklarında beraat kararı
verildi. Şu anda Koç Üniversitesi Denizcilik Forumu’nun Kurucu
Direktörü olarak görev yapıyor ve Türkiye’nin denizcileşmesine
akademik çalışmalarla katkı sağlamaya çalışıyor.
Hâlâ rüyalarında Deniz Kuvvetleri’ni ve savaş gemilerini
görüyor.
Ona çok sevdiği Örnek Komutanı’nı sordum...
*Cem Gürdeniz, Örnek’in vefatının
ardından kaleme aldığı yazıda şöyle diyordu: 1985’te genç bir
üsteğmen olarak Ankara’da Deniz Kuvvetleri karargâhında
görevlendirildiğimde bahriyenin yurtdışındaki tüm kurslarından
sorumluydum. Göreve katıldığım ilk gün, dairedeki memure ‘’Siz
burada 16 yıl önce kimin oturduğunu biliyor musunuz? demişti.
Heyecanla kim olduğunu sorduğumda “Özden Örnek’’ demişti. İşime
bambaşka ve büyük bir heyecanla sarılmıştım. Daha sonra onunla
yakın çalıştığımız pek çok görevde bulundum. Donanma Komutanı iken
III. Muhrip Filotillası komodoruydum. Deniz Kuvvetleri Komutanı
iken emrinde ayrı ayrı Strateji Daire Başkanı ve Plan Prensipler
Başkanı olarak hizmet etme onuruna sahip oldum.
Örnek Amiral’i en iyi tanıyanlardan birisiniz. Başınız
sağolsun...
- Teşekkür ederim. Hepimizin sağolsun. Bu ülke öyle değerli bir
evladını kaybetti ki... Çok çok üzgünüm. Türkiye’nin yetiştirdiği
en müthiş denizci, amiral ve kuvvet komutanıydı. Tartışılmaz bu. O,
‘Primus inter pares’ ti. Yani eşitler arasında birinciydi. Bugün,
21. yüzyılın modern Cumhuriyet donanmasından bahsediyorsak, bu
sürecin lokomotifi hiç şüphesiz Özden Örnek Amiral’dir.
Peki komutanlığının dışında, insan olarak nasıl biriydi?
Nasıl ilişkiler kurardı?
- Onunla ilişki kurmak çok kolaydı. Çünkü insani değerleri
yüksekti. Asla erişilmez bir amiral olmadı. Felsefeden dış
politikaya, edebiyattan sinemaya kadar her alanda sohbet
edebildiğiniz, her an yeni şeyler öğrendiğiniz bir komutan,
centilmen ve aydındı. Ağzı lüzumsuz laf yapan ve aşırı iltifatkâr
insanlara karşı da dikkatliydi. Onları kendinden uzak tutmaya
çalışırdı. Adam gibi adamdı.
Doğrudan soruyorum: Ortaya atılan iddialar doğru olabilir
mi? Söz konusu ‘günlükler’, kanserden kaybettiği oğlu Burak
tarafından satılmış olabilir mi?
- Asla! Mümkün değil! Böyle bir iddiayı dile getirmek ve yaymak
alçak bir iftira! Maalesef bazı insanlarımızın kalitesizliğinin de
dışa vurumu. Bu iftirayı atanların arasında moderniteyi ve
Atatürk’ü savunan bazı gazetecilerin olması, yarayı daha da
büyüttü!
*Özden Örnek, üç ay önce kendisi
gibi kanserden vefat eden küçük oğlu Burak ile...
Tolga Örnek'in cenaze
konuşması ders gibiydi
Sizce Burak, bu iftirayı hazmedemedi ve ondan mı kanser
oldu?
- Geçen hafta, Örnek Komutan için yapılan askeri cenaze töreninde,
büyük oğlu Tolga Örnek bir konuşma yaptı. Hem duygusal hem de ders
niteliğinde bir konuşmaydı. “Babamın ölümünü, Burak’ın ölümünden
ayırmak asla doğru olmaz. Çünkü Burak, babama bakarak üzüldü, babam
da bizi üzdüğü için üzüldü” dedi. “Burak, babama yapılanları asla
affedemedi. Asla kabullenemedi. Kendini yedi bitirdi. Her bir
iftira Burak’ı biraz daha çökertti, hepsini de içine attı” dedi.
Sonra da hepimiz sarsan şöyle bir şey söyledi. “Eğer hayatta bir
tek cümle, bir insanı öldürebilir mi diye sorarsanız, o da Fatih
Altaylı’nın “Burak, babasının günlüklerini çaldı ve milyonlarca
para karşılığında sattı” cümlesidir. Bu cümleyi asla kabullenemedi.
Her yerde karşısına çıktı. Burak’ı o cümle aldı götürdü bizden”
dedi. Sanırım sorunuzun yanıtını benim vermeme gerek yok, abisi
Tolga verdi zaten.
Herkes günlük tutmalı ben de
tutarım
O günlükler çok konuşuldu. Siz ne
diyeceksiniz?
- Her medeni insan günlük tutmalı. Ben de tutarım. Bugün Batı’da
her gün yüzlerce yeni kitap çıkıyorsa, bir nedeni de önemli
kişilerin tuttuğu günlükler. Özden Örnek, Bahriye’nin ‘altın
çocuğu’ olarak tarihe mal olmuş biri. Günlük tutması son derece
sorumlu ve gerekli. Bugün Cumhuriyet donanmasının en önemli yakın
tarih kaynağı, Emekli Koramiral Afif Büyüktuğrul’un bin sayfalık
günlükleridir.
Peki Özden Örnek’in günlüklerindeki kumpas nasıl bir şeydi?
Ve onu ne kadar yaraladı?
- Tabii ki çok yaraladı! Kumpas, dijital ortama aktarılan
günlüklerine word programı kullanılarak eklenen kurgu girişlerden
oluşuyordu. Amiral, bu kurgu girişleri ‘Sözde Darbe Günlükleri’
isimli kitabında tek tek ispat etti. Ancak olan olmuştu. Komutan
Örnek’in o kitaptaki yazısı her şeyi özetliyor aslında: ‘’Toplumun
aydın kesimi, bu metinlerin doğru ve gerçek olmasını, yanlış ve
sahte olmasından daha fazla istedi! O günleri hatırlıyorum: Bir kaç
kişi haricinde, bütün köşe yazarları ve toplumda kendilerine ve
fikirlerine saygı gösterilen kişiler, sanki altın bulmuş gibi
sevinç içindeydiler. Kimse sorgulamadı. Bu konuda çıkan her haberi,
sanki kutsal metinler gibi tartışılmaz kabul ettiler. Saygın
gazeteciler bile araştırmadan, incelemeden gerçek olduğuna karar
verdiler.’’
Stres, en az sigara kadar
kanserojen
Peki bu iddialar ortaya atıldığı zaman siz neler
hissettiniz? “Eyvah, başımıza çorap örecekler” dediniz
mi?
- Elbette! Çünkü onun kuvvet komutanlığının altın çağında hem
Strateji Daire, hem de Plan Prensipler Başkanlığı yapmış ve Deniz
Kuvvetleri’nin yurtiçi ve dışı pek çok projesinde yer almıştım.
Özden Örnek’e bu saldırıların sözde darbe maskesi altında
gerçekleştiğini anlayacak tarihsel ve stratejik birikime sahiptim
yani. Yazılanlara tabii ki zerre kadar inanmadım. Kendisiyle
görüşmelerimde de bu konuyu dile getirdim.
Tolga Örnek’in konuşmasını ben de izledim. Sizce Özden ve
Burak Örnek’in yaşadığı haksızlığın, hastalanmalarında ve
hayatlarını kaybetmelerinde payı ne kadar?
- Kumpasın ve tüm bu itibarsızlaştırmanın, kanserin oluşmasına
neden olduğunu bilimsel olarak dahi iddia edebiliriz! Çünkü
kanserin ispatlanmış nedenleri arasında stresin yeri çok büyük. En
az sigara ve kanserojen gıdalar kadar... Bunlar kolay hazmedilecek
şeyler değil. Özden Örnek ve ailesi, Türk deniz tarihinde, bence
ülkeye en büyük katma değeri sağlamış, ama en büyük ihanete uğramış
ailelerden biri.
İki değerli insan hayatını kaybetti. Ölüp gittiler. Bir
aile parçalandı. Geride Burak Örnek’in yeni doğmuş ikizleri
kaldı... Bunun bedeli ödenebilir mi?
- Asla ödenemez! Ama Bahriye camiası, gerek Burak’ın gerekse Örnek
Amiral’in hastalık döneminde sergilediği yakın ve samimi ilgiyle
geride kalanlara bir nebze moral sağlamış olabilir. Ama tabii ki bu
ilgi gidenleri geri getirmez. Özden Örnek’in hastalık döneminde
akın akın ziyaretine gidenlerin bir kısmının da suçluluk duygusuyla
günah çıkardığına inanıyorum. Ama o yüce şahsiyetiyle, kendisine
reva görülen iftiralara alet olan bazı bahriyelileri bile güler
yüzle karşılamayı bildi. Başta merhum Burak’ın yeni doğan ikizleri
olmak üzere, devletin ve bu ülkenin her kesiminin Örnek Ailesi’ne
büyük bir özür borcu var.
Sözde darbe günlükleri
olmasaydı da Deniz Kuvvetleri hedefti!
Onunla birlikte hapis de yattınız...
- Evet. 3.5 yıllık o hapis döneminde bir kez bile şikâyet ettiğini
duymadım. 3.5 yılını okuyarak ve yazarak değerlendiren, müthiş
üretken bir performans sergiledi. Dört kitap yazdı. Çalınan hayatı,
bana göre kumpasın ilk perdesi olan, sözde darbe günlüklerinin
yarattığı psikolojik ortamın varlığından beslendi. En
yakınındakiler bile neredeyse bu saçma eklemelere inandı. O, Deniz
Kuvvetleri’nin altın çağının sembol komutanıydı. O yüzden hedef
alındı. Alçakça bir algı operasyonuyla toplumda küçük düşürüldü.
Ayrıca Deniz Kuvvetleri’nin üzerine gidilmesinde, sözde darbe
günlüklerinin payı olduğunu düşünmesi onu çok fazla üzdü. Halbuki
bunların hepsi kurguydu. O sözde darbe günlükleri olmaydı da, Deniz
Kuvvetleri hedefti!
Neden?
- Çünkü hegemonyaya en büyük rakip Cumhuriyet Donanması’ydı.
Türkiye’nin en gelişmiş ve çok önünde bir kurum olarak her zaman
hedef olmuştu.
Aileler ne kadar savruldu peki?
- Kumpas mağdurları içinde en çok etkilenenler aileler oldu.
2012’de Gölcük’teki askeri hastanenin psikiyatri bölümü çocuklarla
rekor kırmıştı. Eşlerin ve çocukların da hayatı çalındı…
Onu en çok üzen Bahriye’nin ve silah arkadaşlarının vefasızlığı oldu