"Neeee?! Karaciğer kanseri mi! Levent Kırca mı!"
O, benim kahramanlarımdan biriydi.
Ben de, 'Olacak O Kadar"la büyüyen kuşaktanım. Ortaokul yıllarımda hayranlıkla izlerdim, bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük mizahçılarından biri olduğuna inanıyorum.
Zaman zaman fevri çıkışlar yaptığını düşünmeme rağmen severim ve o dik duran haline hep saygı duyarım.
Zekidir, birikimlidir ve bir sürü ilke imza atmıştır ve 25 yıl televizyonda yaptığı
'Olacak O Kadar'la bu ülkede çığır açmıştır.
İşte o adamın karaciğer kanseri olduğunu eski eşi Oya Başar'dan öğrendik. "Başucundan ayrılmıyoruz!" dedi. Ardından, Levent Kırca'dan "Kimse nemalanmasın hastalığımdan!" diye bir
açıklama geldi.
Ben de aradım onu.
En yumuşak haliyle demesin mi, "İyi de ben Oya'yla hiç görüşmedim ki! Başucumdan ayrılmamak ne demek? Görmedim bile onu. Başımda olan bir tek insan var, o da Aslı. Borçlarımı ödeyen de o, kemoterapide elimi tutan da, buzdolabıma et, süt koyan da... Ama bütün bunların önemi yok. Gel, ne istiyorsan konuşalım..."
Bu röportaj beni çok sarstı.
Bilinmesini isterim ki; bu artık, eski eş, yeni sevgili meselesi değil; burada amansız bir hastalıktan ve
ölümden söz ediyoruz.
Kimseyle polemiğe girme derdi yok, zaten hali de yok.
Müthiş bir sanatçı Levent Kırca.
Çok zor yürüyor ama yorgun haline rağmen esprilerini şimşek
gibi yapıyor, bence çok cesur
şeyler de anlatıyor.