ADI Matisse.
Kişilikli bir tekir.
Yakışıklı mı yakışıklı.
Benim için kedilerin kralıdır tekirler.
Hele sokakta yaşayanlar.
Onların özgürlük duygusuna, kimseye eyvallahı olmayan hallerine
bayılırım, biterim...
SEN EV KIZI OL, BEN EV KEDİSİ OLMAM!
Ah kediler!
Çok uzun yıllar bir kediyle yaşadım, Oğluş. 9 yıl. Artık hayatta
değil. Öteki dünya varsa eğer, bir gün Oğluş’la da en az onun kadar
bağlı ve hayran olduğum tavşan Hımm’la da yeniden bir araya
geleceğimi biliyorum.
Çimlere sırtüstü yatıp Hımm’la havuç dişleyeceğiz, Oğluş’la da
tavuk yiyeceğiz...
Arkasından çok ağladım Oğluş’un ben.
Benim gibi gençti, çok özgür ruhluydu ve Cihangir sokaklarında fink
atmak istiyordu. “Yapma etme, bir yaşam kurduk birlikte. Sen ev
kedisisin artık!” diyordum, o da “Sen ev kızı ol, ben ev kedisi
olmam!” diyor, apartmanın üçüncü katından atlayıp gidiyordu.
Ben de yemin ederim, gözü yaşlı, sokaklarda onu arıyordum.
Ve buluyordum.
Marlon Brando’nun gençliğine benzeyen şahane bir şeydi. Bütün o
delidolu yıllarımı benimle yaşadı, Ömer’i de tanıdı, bizimle
Dubai’ye de geldi. Çok macera yaşadık birlikte. Sonra hastalandı,
her bir şeyi denedim. İşte... Bazen olmayınca olmuyor.
Ama son nefesini vermek için beni bekledi...
ŞARJ ALETLERİ HIMM’IN İŞTAH AÇICISIYDI!
Hımm da Dubai’de parkta karşıma çıkan tavşandı.
Asla evcilleşmedi.
Ama bahçede değil, bizimle evin içinde, yaban hayatı yaşadı!
Evin bütün kablolarını yedi.
Şarj aletleri onun ‘iştah açıcı’larıydı, aperatif olarak önce
onları yiyordu.
- O da ne! Bilgisayar gitti!
- Eyvah, elektrikler kesildi!...
Nidaları yükseldiyse, anlardık ki, Hımmm işbaşında...