Önümüz, arkamız, sağımız, solumuz...
Yine, bir kere daha siyaset!
Referandum sayesinde kutuplaşma tavan.
Bazen boğuluyor gibi hissediyor insan.
İtiş kakış, düşmanlık, saldırı, ihbar, jurnal, dedikodu...
Kafayı yemek üzereyiz!!!
Bazen öyle oluyor ki, 130 kiloluk bir adam, göğsüme oturmuş da, nefes alamıyormuşum gibi geliyor.
KİTAPTAN KOZA ÖRDÜM KENDİME
Sizi bilmem ama ben şöyle bir çözüm buldum: Kendime bir koza ördüm,
bir süre olan biteni takip ediyorum, sonra o kozanın içine girip,
kendimi kitaba, filme, müziğe veriyorum.
Ruhumu sakinleştiriyorum.
Kendime dönüyorum.
Ohhhhhhhh benden mutlusu yok o zaman.
Bu dönem hiç olmadığı kadar kitap okuyorum. Hiç olmadığı kadar hayal kuruyorum. Hiç olmadığı kadar kültür sanatla ilgileniyorum.
Bütün bunlar, “umut arayışı.”
Bir vaha arıyorum kendime.
Küçük Prens’in gezegeni gibi, bir gezegen yaratıp kitabı elime alıp, tepesine konuyorum.
Okudukça, her şeyi unutuyorum.
KİŞİ BAŞINA 7.1 KİTAP
Cem Erciyes’in köşesinde yazdığı yazıyı okuyunca, yalnız olmadığımı
anladım.
Yayıncılar Birliği, geçen yıl ülkemizde 536 milyon kitap basıldığını açıklamış.
Bu rakam, 2012’ye göre yüzde 12’lik bir artış demekmiş. Türkçesi, Türkiye’de adam başına artık 7.1 kitap düşüyormuş.
Sıkı rakam!
Kimse artık Türkiye’de kitap okunmuyor demesin.
42 bin çeşit kitap basılmış geçen sene...
İşin ekonomisine gelince, 1.6 milyar Euro ile yayıncılık endüstrimiz dünyada 13. sıradaymış.
Cem Erciyes yazıya, “Bu kadar kitabı kim okuyor?” diye başlık atmış.
Ben okuyorum. Ben onlardan biriyim, biz okuyoruz.