Köy muhtarları, nüfus müdürleri vs. memurlarla birlikte müftülere de resmi nikâh yetkisi verilmesine itiraz edenler, şayet “Sadece belirlenen nikâh memurları yetkilendirilsin.” dese amenna diyeceğim. Benim itirazım, bu kadar yetkilendirilmiş kişilerden itiraz edilen kesim olarak -sırf dini kimlik taşıması sebebiyle- müftülerin seçilmiş olması. Müftülere yetki verilmesiyle; “Küçük yaştaki kız çocuklarını evlendirecekler, usulsüzlük yapacaklar vs!” diyerek olayı bunun üzerinden tartışmak haksızlıktır.
Bunu söylemekle Atatürk’ün kadınlara tanımış olduğu haklardan feragat etmiş olmuyorum. Aksine Atatürk’ün kadına tanımış olduğu ‘Seçilme” Hakkı’nın elimizden Atatürkçüler tarafından alındığını da unutmadım.
Nasıl ki günümüzde Allah adına insanlar sınıflandırılıyor, kılık kıyafetine göre hüküm veriliyorsa aynısı Atatürk adına yapılıyor maalesef.
Ben dindar bir ailede ve Atatürk’le ilgili olumsuz tek kelime duymadan büyüdüm. Yatılı okudum, aynı şekilde devam etti. Ne zaman ki siyasete girdim, işte o zaman Atatürk’ün bizi sevmediğini (!) öğrendim. Biz de sevemezdik Atatürk’ü zaten; ancak takiyye yapmış olurduk.
Hiç bir zaman bu mantığı anlamadım. Neden yapıyoruz bunu bize? Atatürk’le yaşam tarzlarımızın farklı olması neyi değiştirir? Ya da bir şeyi değiştirir mi? Ben, başörtüsü takmayan arkadaşımın namaz kılmasını takiyye olarak mı değerlendireceğim? “Allah’ı sevseydin başını örtendin.” mi diyeceğim? Başörtüsü takmayan arkadaşım, benim Cumhuriyet ve Atatürk sevgimi mi sorgulayacak?
Lütfen, artık bir şeyleri değiştirelim. Yazdıklarımı eleştirin, sorgulayın ama bu şekilde değil, lütfen.