Henüz resmi bir adaylık açıklaması olmadan Gül ve Erdoğan tarafları diye bir ayrışmaya girilmesini kendimce doğru bulmuyorum açıkçası. Bu şekilde olmamalıydı.
Bu tür ayrılıklarda en çok üzülen ve etkilenen kesim tabandır, gerisininki yalandır. Geçmişte şahit olduğum üzere emin olduğum tek şey, sizin adınıza karşınızdakine küfreden veya hakaret eden adamın yarın çıkıp size de aynı şeyi yapacağıdır. Bazıları için “taraf olma”nın anlamı budur çünkü.
Baştan söyleyeyim, yazımı kimsenin tarafı olarak kaleme almıyorum. Elbette gönlümden geçen bir isim var ama olayların akışını sağlıklı bulmadığım için dile getirmeyeceğim. “Yarın kim güçlü olur?”un hesabını yapıp ona göre mevzilenmeyeceğim. Dolayısıyla, bu mevzulara ne bugün ne de yarın girmeyi düşünüyorum.
Müsaadenizle konuyla ilgili genel bir değerlendirme yapmak istiyorum. Öncelikle, hemen hemen bütün yazarların yaptığı bir hatayı geçmişe haksızlık etmemek adına düzeltmekle başlamalıyım sanırım... Gül ve Erdoğan ayrılığı üzerine “Hayata beraber başladığı dostlarla yollar birer birer ayrıldı.” deyip tarihi süreci Ak Parti’den başlatmak olmaz.
Birlikte yeni bir başlangıç yaptılar ama Tayyip Bey’le Abdullah Bey’in birlikteliği Ak Parti’nin kurulması ile başlamadı. Geçmiş dönemde, parti içinde kendini anlatamadıklarını düşündüler ve bir oluşuma girdiler. Kimine göre davaya ihanetti , kimine göre doğru olan davranıştı.
Yenilikçi olarak ilk adımın atıldığı kongrede ben de delegeydim ve yeni oluşuma Hayır oyu vermiştim. Bugün geriye dönüp o kongrede neden RED oyu verdiğimi düşündüğümde vardığım sonuç, “Bölünmek ve eksilmek korkusu” oluyor.