Bugünkü yazımda kullandığım “Başkanım” hitabı da Başkanlık sistemine erken geçişten değildir, sizinle karşılıklı konuşmalarımızdaki hitabımdır.
Farkındayım, biraz uçuk kaçık kalıyorum camiama göre ama ben de böyle bir modelim. Hayatı sayısal değil sözel yaşamayı tercih ediyorum.
Geçtiğimiz yıl, 16 Temmuz’da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ziyaret edip izlenimlerimi yazmak için randevu almıştım ama malum geceden sonra bu isteğimi gerçekleştiremedim. Nedense tekrar randevu almaya da gönlüm elvermedi bugüne kadar.
15 Temmuz gecesine ilişkin hafızamda yer etmiş olan, ardı ardına yer alan olaylarda sokağa çıkan tanklar, halkına silah doğrultan askerler kadar; size olan nefret duygusuyla darbe girişiminin başarılı olmasını temenni eden insanlarımızın paylaşımları beni hayrete düşürmüştü.
Tankları durdurduk, darbeyi önledik ama benim aklım o kalbi nefret dolu insanlarda kaldı. Bir insanın, ülkesinin yöneticisini sevmemesini anlıyordum ama nefretini asla anlamıyorum ve anlamayacağım…
15 Temmuz sonrası her şeyin daha güzel olacağını, yanı başımızda yaşanan olayların bizi birbirimize daha fazla kenetleyeceğini ümit ettim.