İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Profesör Dr. İhsan Fazlıoğlu, katıldığı bir panelde; “15 Temmuz'dan bu yana benim odama 17 tane başörtülü deist bile değil tanrı tanımaz öğrenci gelip benimle bu konuları konuştular. Başörtülü öyle geleneksel de değil bildiğin başörtülü. Aileleri de örtülü aile. Ortak neden sahnede dini temsil ettiğini söyleyen insanların eylemlerinin sonucudur. Mesele bu kadar ciddidir. Bu sonuçlarla yüzleşmezsek 30 yıl sonra çok farklı şeyler konuşuyor oluruz.” sözleri ile büyük yankı uyandırdı.
Fazlıoğlu, konunun ilgilisi olarak bir sorunu, daha doğrusu bir gerçeği gündeme getirdi lâkin biz her zamanki gibi düzgünce konuşup, tartışmak yerine cepheler arası savaş konusu yaptık. Konunun öznesi olan Deizme kayan gençleri değil, iddianın kendisini konuşuyoruz.
Adeta çocuklarının sorunlarıyla yüzleşmekten korkan ve birbirini suçlayan anne-baba kavgası yapıyoruz.
Son olarak Bahçeli’nin “Türk Gençliğinin deizme kaydığını söylemek densiz bir uydurmadır. Türk gençliğinin itham edilmesi ayıp ve ahlaksız bir komplodur. Deizm ile uğraşanlar önce haram yiyenlere baksınlar.” sözleri ise sorunu sahiplenip çözüm arayışına girmek yerine inkârı seçip “Elalem ne der?” kaygısı taşıyor adeta.
Öncelikle bir profesörün (art niyet olmaksızın) yaşadığı bir gerçeği anlatmasını bir siyasi liderin “komplo” olarak tanımlaması hoş bir davranış değil.
Deizme kayan gençlerin varlığını itham olarak kabul ederek ahlaksızlık olarak değerlendirmek de şık değil.
İster siyasi, ister yazar, ister bilim insanı olsun, kendi inanç ve görüşü dışındaki gerçekleri kabul etmeyen davranışlar günümüz Türkiye’sine yakışmıyor artık. Ülkemizde yaşayan genç insanların düşünce dünyası ve bakış açısı çok daha geniş büyüklerinden. Doğruyu veya yanlışı kendilerine öğretildiği gibi direkt olarak kabul etmiyor, sorguluyorlar. Bizim, onların doğrularımızı sorgulamalarından korkmamız bir şeyleri değiştirmez. Korkunun ecele faydası yok.